Lokman Hekim’in Defteri

 

Lokman Hekim, Anadolu inanışına göre bütün hekimlerin pîri imiş. Bin bir çeşit çiçeğin, otun özelliklerini tanır, ilaçlar yapar, dertlere deva bulurmuş. Bir yerde durmaz, hep dolaşır, gittiği yerlerdeki insanlara bilgisiyle yarar sağlar, şifa getirirmiş. Rivayete göre günlerden bir gün Çukurova’ya varmış ve ovanın bereketine, güzelliğine hayran kalmış. Çevredeki bütün hastaları iyileştirmeye başlamış. Gel zaman git zaman dere tepe düz gitmiş, adım adım dolaşmış, her yandaki otları bir bir incelemiş ama aslında ölümsüzlük ilacına mâyi olacak otu arar dururmuş.

Bir gece dolaşmaktan yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın altında uyuyakalmış. Uykusunda bir ses duymuş:

“Ey Lokman, artık araman bitsin, ben ölümsüz hayatın devasıyım. Bundan böyle insanlara ve hayvanlara ölüm yok.”  Kendisine seslenen otun yanı başına koşan Lokman Hekim, ilacın nasıl yapılacağını da ottan öğrenmiş ve defterine yazmış.

Tüm olup bitene şahit olan Tanrı, Cebrail’e: “Yetiş Cebrail, Lokman ölümsüzlüğe çare bulursa bu insanların hâli ne olur?” demiş.

Bunun üzerine Cebrail, fâni kılığında Lokman’ın bulunduğu yönde belirmiş. Misis Köprüsü olduğu rivayet edilen köprünün üzerinde karşı karşıya gelmişler. Cebrail, Lokman’ı selamladıktan sonra elindeki deftere bakmak istemiş. Lokman alçakgönülle boyun eğerek elindeki defteri tam Cebrail’e uzatacak iken kuvvetli bir rüzgâr çıkmış ve defteri Ceyhan nehrine savurmuş. Defterin peşinden Lokman da hemen suya atlamış; ama ne yaptı ne ettiyse onu bulamamış. Yaz gelip sular çekilince, nehir boyunda aramayı sürdürmüş. Sonunda defterin yaprağını yazıları silinmiş olarak cıvardaki bir arpa tarlasına savrulmuş halde bulmuş. Böylece ölümsüzlük reçetesi insanlığın eline ulaşamadan rüzgâra karışmış gitmiş.

Misis köprüsü, Ceyhan nehri, Çukurova. 4. yüzyılda Roma İmparatoru tarafından yaptırılmış.

Yörede, efsanenin izleri günümüze kadar canlılığını korumuş. Defter yaprağının bulunduğu varsayılan arpa tarlasının toprağını kutsal sayan yöre halkı, çocukların karınları ağrıdığında bu toprağı ısıtıp beze sararak çocuğun karnına koyar, iyileştireceğine inanırlarmış. Bu tarlada yetişen otları da bir çok derde şifa niyetine kullanmaya devam etmişler. Anadolu’nun zengin efsanelerinde zaman ve mekanın ötesine geçmiş, nesilden nesile yaşatılagelmiş bu masalsı kimlikler ve yaptıkları mucizeler hakikatle iç içe geçmiş midir dersiniz?

Duygu Bruce
5 Kasım, 2019

 

Ölümsüzlük ve şifa reçeteleri ilgili yazılar için aşağıya tıklayın:
Süleyman Peygamberin Şifalı Bitkileri
İnsanlığın Ölümsüzlük Rüyası

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.