Lâlenin Hikâyeleri ve İlham Verdiği Sanatlar

  Fars mitolojisinde hikaye edilir ki lâlenin üzerindeki bir çiğ tanesine yıldırım düşer ve yaprağı alev alır. Hemen arkasından donar kalır.  Lâlenin içinde dipteki karalık bu yanma sonucu oluşur. Dışı kırmızı kalır. Bu yüzden Mevlâna lâleyi, “bağrı yanık bir gülümsemeye” benzetir. Adını, Farsçada kırmızı anlamına gelen la’l kelimesinden alır. Zor iklimlerin çiçeği olarak bilinen lâle Anadolu’ya Orta Asya’dan ve İran üzerinden gelir. İlk izleri Selçuklu (1251) döneminde Karatay medresesi çinilerinde görülür : Kanuni döneminde parlayan İznik çinilerinde lâle motifi tüm zarafetiyle boy gösterir. 16. Yüzyılda yabani çiçek olmaktan çıkıp bahçe çiçeği olarak yayılmaya başlayınca türleri çeşitlenir. İstanbul lalesi dediğimiz o

Devamını okuyun

Ostad Elahi’nin Emsalsiz Müziği

Usta müzisyen, etkili düşünür ve yargıç Ostad Elahi (11 Eylül 1895 – 19 Ekim 1974) der ki : Müziğin, çoğu henüz keşfedilmemiş sayısız özelliği vardır. İran’ın küçük, ücra bir köyünde doğan Ostad Elahi, mistik geleneklerin günlük hayata hükmettiği ruhani bir ortamda büyür. Kendini tanıma, aşkınlık ve anlam arayışı içinde çok erken yaşlarda kendini müziğe adar. Dokuz yaşına geldiğinde artık “ eşsiz bir tanbur ustası ” olarak tanınıyordu ama tanburu sadece kendisi için çalmaktaydı. Ara sıra akrabaları ve ziyaretçileri onu dinlemeye gelirdi. Profesyonel olarak ne konser verdi, ne eserlerini kaydetti, ne de ders vermeye kalkıştı. Yıllarca gizli bir hazine olarak kalan ve

Devamını okuyun

Ölümden Sonra Bize Ne Olur?

New York’ta NYU Langone Tıp Merkezi’nde dünyanın ilk kritik bakım ve resüsitasyon (hayata döndürme) araştırma laboratuvarının yönetici doktoru ve kardiyopulmoner Sam Parnia, “Öldüğünüzde aslında ölü olduğunuzu bilirsiniz çünkü bilinciniz var olmaya devam eder…” diyor. AWARE araştırması ile tanınan laboratuvarı, Ölüme Yakın Deneyimi (NDE) olan, yani klinik anlamda  kalbi durarak ölmüş olan, sonrasında resüsitasyonla hayata döndürülen yüzlerce insan üzerinde çalışıyor. Gerçekleşen ölüm ile hayata geri dönüş arasındaki zaman aşımı, durumdan duruma farklılık göstererek birkaç saniyeden 20 dakikanın üzerine kadar sürebildiği belirtilmekte. Tıp dünyasında “Öldüğümüzde ne olur?” sorusunun öncü araştırmacılarından Dr. Raymond Moody, ölüp dirilen insanların ölümden sonraki yaşama dair anlatımlarını 1975

Devamını okuyun

Gezegenlerin Nağmeleri

Çalgı tellerinin tınısında bir geometri, kürelerin aralıklarında müziğin âhenkli nağmeleri vardır. Filozof ve matematik bilgini Pisagor (yaklaşık MÖ 570), evrenin bir bütün olarak âhenk ve sayılardan oluştuğunu öne sürer ve der ki : “Gezegenler ve yıldızlar matematiksel denklemlere göre hareket eder, hareketleri müzikte belirli notalara karşılık gelir. Güneş, Ay ve tüm gezegenler yörüngesel dönüş ritmlerine göre kendilerine özgü melodiler yayarlar.” Yörüngesel rezonanslardan yayılan senfonik müziğe Musica Universalis —evrenin müziği adını verir. Pisagor’un Evrenin Müziği‘nden ilham alan on yedinci yüzyıl astronomu Johannes Kepler (1571-1630), zamanında bilinen altı gezegenin yörüngelerinde dönerek hareket ederken kendi müziklerini yaydıklarına inanıyordu. Bu müziğe Harmonices Mundi —dünyanın

Devamını okuyun

Mars’a Yolculuk

  Adını Romalıların Savaş Tanrısı’ndan alan esrarengiz kırmızı gezegen Mars, antik çağlardan beri dünyada yaşayan insanların dünya dışında yaşam fantezilerinde yer almış. Mars’ta yaşam aramak veya Mars’ı kolonileştirme imkânı ya da tam tersine, Mars’ın dünyaya olası saldırıları, gökbilimcilere, film yapımcılarına ve hikaye anlatıcılarına her zaman ilham vermiş. Gökyüzü gözlemcileri arasında öncü İtalyan astronom Giovanni Schiaparelli (1835-1910), teleskopunu azimle Mars’ı gözlemlemeye  göre ayarlar, ve nihayetinde Mars’ın denizlerini, kara parçalarını, dağlarını ve nehir yataklarını gösteren ilk yüzey haritasını çizmeyi başarır.         Astronomide çığır açan söylemi de ömür boyu süren gözlemlerine dayanmaktaydı : Mars’ın yüzeyinde varlığı doğa yapısı olmayan,  “canali”

Devamını okuyun

Küçük İyilikler Peşinde

  İyilik yapmak, hepimizin bildiği gibi evrenseldir, insan olmanın kalbindedir. Buna rağmen bir arkadaşımızın derdine kulak vermek, parkta bahçıvanı selamlamak, bir astımıza kahve ikram etmek ya da “nasılsa var” dediğimiz bir aile üyesinin ihtiyaçlarını dikkate almak gibi küçük iyilikleri bile bazen yapmakta zorlanırız. Nedeni ise basit – doğal olarak egomuzda yaşadığımız için, öncelikle profesyonel, sosyal ve ailevi bağlamlarda kendi zevk ve başarı ihtiyaçlarımızı tatmin etmekle meşgulüzdür. Kendimizi evrenin merkezinde görmeye programlandığımız için ve zamanın %99’unda egonun bitmek tükenmek bilmeyen talepleriyle kısıtlanmışken, özverili eylemlerde bulunmak çaba gerektirir. Ancak deneyimler ve bilimsel araştırmalar, küçük bir iyilik yapmanın, kişinin kalbine belirli bir neşe

Devamını okuyun

Evrenin Müziği

Tellerin uğultusunda geometri, gezegenlerin aralıklarında da müzik vardır. Bilge filozof ve bilim adamı Pisagor (yaklaşık MÖ 570), Yunanistan’ın Samos adasında doğdu. En bilinen temel matematik teorisi  a2 + b2 = c2  ile tabiatta, mimaride, müzikteki bir çok oranı açıklar. Müzik ile matematik arasında gizemli bir bağlantı olduğunu öne sürerek gezegenlerin matematiksel denklemlere göre hareket ettiklerini ve hareketlerinden yayılan rezonansın müziksel notalarda karşılığı olduğunu belirtir. Bunu evrenin müziği anlamına gelen musica universalis olarak tanımlar. Sayıların tüm varlıklarda bulunan temel unsurlar olduğuna ve bir bütün olarak evrenin ahenkli frekanslar ve sayılardan oluştuğuna inanır. Pisagor ayrıca, Dünya’daki yaşamın, insan kulağı tarafından algılanamayan ilahi ses frekanslarının

Devamını okuyun

Van Gogh’un Başyapıtlarına Özel Bir Yolculuk

Öyle bir sergi ki ortada ne bir müze var ne de tablolar ama olağanüstü bir görsel şölen. Göze, kulağa, tüm duyulara ve ruha ziyafet. Van Gogh’un (1853-1890) yaşamının son yıllarında yaptığı dahiyane eserleri, görüntüler, renkler, ışık ve sesin büyüleyici hareketleriyle bu sergide canlandırılmış. İrisler, ayçiçekleri, zeytinlikler, kendi portresi ve daha birçok eseri, 3300m² genişlikteki mekânda, zeminden duvarlara ve 10 metre yüksekliğindeki tavana kadar tüm alanı kaplayacak şekilde 30 dakika boyunca yansıtılıyor. Yansıtılan resimler değişirken onlara uygun farklı müzikler eşlik ediyor. Tüm algısal duyuları harekete geçiren bu dijital sanat sergisinde kişi, duyuları yüksek derecede açık halde, sanki dokunsa hissedebileceği çok boyutlu

Devamını okuyun

Gleiser, Yıldız Tozu, Doğu’nun Işığı

Yaradılışla ilgili çok sayıda mitolojik hikaye, efsane, masallar dilden dile anlatılmış. Çağlar boyunca her kültürde semboller, metaforlarla evren ve insan resmedilmiş. Bugün fizikçiler “herşeyin teorisi” üzerinde çalışırlarken, mitler, efsaneler, masallar, hangi kültürde olursa olsun “nereden geldik” sorusuna cevap arayan birçok insan için hala ilgi çekici. Bilinen en eski efsanelerden biri olan Asur’da (İ.Ö.800) yaradılış beş tanrı ile başlar: Anu –hava, Enlil –toprak,  Shamash –güneş veya ateş, Ea –su. Bu dört element kader tanrısı Anunkak ile birleşerek zaman içinde varlığı ortaya çıkarır. Yaradılış böyle başlar. Yunan mitolojisinde başlangıçta sadece kaos, boşluk ve karanlık vardır. Yoklukta, ışık ve aşkla ilk madde, Gaea

Devamını okuyun