Küçük İyilikler Peşinde

 

İyilik yapmak, hepimizin bildiği gibi evrenseldir, insan olmanın kalbindedir. Buna rağmen bir arkadaşımızın derdine kulak vermek, parkta bahçıvanı selamlamak, bir astımıza kahve ikram etmek ya da “nasılsa var” dediğimiz bir aile üyesinin ihtiyaçlarını dikkate almak gibi küçük iyilikleri bile bazen yapmakta zorlanırız. Nedeni ise basit – doğal olarak egomuzda yaşadığımız için, öncelikle profesyonel, sosyal ve ailevi bağlamlarda kendi zevk ve başarı ihtiyaçlarımızı tatmin etmekle meşgulüzdür. Kendimizi evrenin merkezinde görmeye programlandığımız için ve zamanın %99’unda egonun bitmek tükenmek bilmeyen talepleriyle kısıtlanmışken, özverili eylemlerde bulunmak çaba gerektirir.

Ancak deneyimler ve bilimsel araştırmalar, küçük bir iyilik yapmanın, kişinin kalbine belirli bir neşe ve huzur getirdiğini ve hem yapan hem de gören üzerinde olumlu bir etki yarattığını gösteriyor. Bir zamanlar birisinden görmüş olduğumuz bir iyilik, hafızamızda sakladığımız tüm anıların en canlıları arasında yer alır. Hatırladıkça yüreğimizi ısınır, etkisi silinmez.  İyilik yaptığımızda, işi yerine getirmiş, başarmış olma hissi ile beraberinde neşe ve kıvanç duygusu hissederiz. Küçük Hareketlerin Ahlâkı adlı el kitabı bu hissi çok iyi anlatır:

Küçük bir iyiliğin tadı tatlı bir hatıra olarak zamana karşı bozulmadan kalır, oysa bunun aksine,  egonun aldığı zevkler zamanla parlaklığını ve tadını yitirirler.

Yapılan küçük bir iyilik hareketinin hoş hissi, benzer nitelikteki ikinci eylemi yapmak için tohum görevi görür. Tanınmış Fransız filozof Henri Bergson, “Bu yönelim, daha yüksek bir benliğe, daha derin bir benliğin farkındalığına doğru bir harekettir  der. Bu yüksek farkındalık anlarında kişi, eylemin altında yatan niyetini değerlendirebilir. Asıl niyetin, tanınmak, beğeni kazanmak gibi maddi çıkarlar barındırıp barındırmadığını ya da bundan daha yüksek bir amaç için gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini ayırt edebilir. Seçkin tıbbi ve akademik kariyeri yanısıra etik ve maneviyat konusundaki dikkate değer kitaplarıyla tanınan Profesör Elahi şöyle der:

Bir hareketin değeri, görünüşüne değil, arkasındaki niyete bağlıdır.

İç huzuru elde etmek için yapılan küçük bir iyilik, doğru niyeti taşır; edene ve edilene nüfuz eden güçlendirici bir auraya sahiptir. Yarattığı yansımalar toplum genelinde yayılır. İyilik yapanın deneyimlediği olumlu duyum, bir başka iyilik daha yapması için onu güçlendiren şevki verir. Aynı güçlendirici şevk genellikle iyilik bulanı da etkiler. Araştırmalar, iyilik bulan kişinin yüksek olasılıkla bir başkasına iyilik edeceğini gösteriyor. 

Hareketin altında yatan niyeti belirlemenin pratik bir yolu, takdir testidir. Yaptığımız iyiliğin gizli kalmasını seçmek ya da başkaları tarafından bilinerek itibar kazanmak isteği, gerçek niyetimizin niteliğini ortaya çıkarır. İncil’de (6:3) İsa şöyle demiş :  “ Sağ elinin ne yaptığını sol elin bilmesin, zira sadakalar gizli kalır ise, O gizliyi görür, ve O, sana karşılığını verecektir ”.

İtibar, ün kazanmanın, egoyu tatmin etmesi bir yana, ilahi hoşnutluk veya Allah rızası için yapılan küçük bir iyiliğin de insanın yüksek benliği için değeri paha biçilmez olabilir. Egonun, anında tatmin bekleyen zevk arayışlarından bir an için kurtulmuş olarak, ilahi hoşnutluk niyetiyle yapılan bir iyilik, insanın, manevi rızk biriktirmesini, böylece yolluk sepetini doldurmasını sağlayabilir. Hastanelerin palyatif bakım (hayatlarının sonuna yaklaşan hastaların bulunduğu) ünitelerinde özverili çalışmalarıyla tanınan E. Kubler Ross, bu hastalarla yaptığı görüşmelerde herbirinden işittiği ortak ifadeleri şöyle özetler:

Öteki dünyada önemli olan, hayatta iken diğer insanlarla olan ilişkilerinizi ne kadar sevgi ile besleyip nasıl sürdürdüğümüzdür. Her birimizin içinde hayal edebileceğimizin ötesinde bir iyilik yapma potansiyeli var… yaptığımız iyilikler, sahip olduğumuz ve buradan ayrılırken yanımızda götürebildiğimiz tek şeydir.

Niyeti belirlemede bilinen bir diğer sınav da, yaptığımız iyilik karşılığında nankörlük gördüğümüzde gösterdiğimiz tepkinin ölçüsüdür. Hayal kırıklığına uğramış egomuz tarafından yönlendirilerek, iyilik yaptığımız ve karşılığında bize herhangi bir müteşekkir iltifat etmeyen “nankör” kişiye karşı olumsuz duygular besleyebiliriz. Bundan başka, daha saman altından giden, göze daha az görünen nankörlük biçimleriyle de karşı karşıya kalabilir egomuz. O durumda egomuzun kabarıp yükselen beklentilerinin de farkına vardığımız olur. İşyerinden, hasta olduğu günlerde destek verdiğim bir arkadaşım sözlü olarak bana teşekkürlerini iletmiş olabilir, ancak işe geri döndüğünde önemli bir meslektaş grubuna beni dahil etmeyi ihmal etmiştir. O zaman egomun tanıdık itirazlarını duyarım “Ona verdiğim bunca destekten sonra !…” Hayal kırıklığımın tetiklediği bu tipik itiraz, niyetimin niteliğini ve o kişiye yaptığım iyilikle iç içe geçmiş olan egomun ihtiyaçlarına yaptığım yatırımı ortaya koyar. Küçük iyiliklerin geri ödemesine, karşılığına duyduğumuz beklentilerimizin yüksekliği, bizi hayal kırıklığının da ötesine sürükleyebilir, öyle ki beklediğimiz karşılığı bulmayınca ya da nankörlükle karşılaştığımızda öfke, hatta intikam alma hırsına kapılabiliriz.

Karşılıksız kalmış iyilikler, egonun sonsuz bahanelerle ayaklanmasına kapı açarak (“Dünyayı kurtaracak olan yalnız ben değilim!”) ve sonuç olarak iyilik yapma motivasyonumuzu engelleyebilir (“Bu zahmete değmez…”). Bu ruh hali, gerçek insan olma uğraşımızı sekteye uğratır ve kendi varlığımızın yüce boyutunu beslemek niyetiyle yapmak istediğimiz iyiliklere gölge düşürür. “ İyi bir davranışta bulunurken egomuzun direnciyle karşılaştığımızda, asıl niyetimizi kontrol etmek ve göreceğimiz karşılığa bağlı kalmamak için ekstra çaba sarf etmemiz gerekir, ” der Profesör Elahi ve şunu tavsiye eder :

Başlangıçta, en emin ve en hızlı yöntemin ilahi hoşnutluk aramak olduğuna kendimizi ikna etmeye çalışmalıyız. Israrlı olursak, bizi sebat etmeye heveslendirecek cesaret verici sonuçları yavaş yavaş fark edeceğiz.

Küçük bir iyilik yaparken, egonun tükenmek bilmeyen  taleplerini bir an için bile susturabildiğimizde, daha derindeki bilincimize ulaşabilir ve gerçek varlığımızın yüce tarafı ile bağlantı kurabiliriz. Hareketimiz ne kadar küçük olursa olsun, hakikat anında deneyimlediğimiz bağlantı bizi aydınlatır. Bu farkındalık noktasında kendimizi daha dingin,  özgür ve daha bağımsız hissederiz. Daha çok mutlu oluruz.

Duygu Bruce

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.