İnsanın Yücelme Arzusu

 

Hep daha yükseğe erişmek insanın doğasında vardır ve insan hayatı, onun en yüksek amaçları ve özlemleri hesaba katılmadıkça anlaşılamaz ”  der  Ameriaklı psikolog Abraham Maslow (1908-1970) . Hiyerarşik ihtiyaçlar üçgeniyle tanınan Maslow’a göre, bu üçgenin zirvesinde “ insan doğasının en yüce tarafları bulunur; burada insan, asıl Mutlak Varlığının aşkın hâllerini yaşar. ”  İnsan doğasını tam ve gerçekçi olarak anlayabilmek için, onun temel güvenlik ve aidiyet ihtiyaçları kadar olgunlaşma ve aşkınlık ihtiyaçlarını da dikkate almalıyız der.  Bu aşkınlığın ilk adımı, nefsin devamlı bastıran arzu ve heveslerini zaman zaman da olsa bir kenara koyup egonun kısıtlayıcı çemberinden çıkabilmeyi içerir. Egoyla mücadelenin yanı sıra günümüz toplumunda insanın insan olma macerası da başlar. Bu macerada önemli dönemeçlerden biri insanın gelmiş olduğu bu hayata bir anlam biçmesidir. En yüksek amacını işte burada bulabilir.

Abraham Maslow’un çizdiği ihtiyaçlar hiyerarşisi üçgeni

Bu aşamaya gelmek, emek, fedakarlık (egodan vazgeçme anları), ailede, toplum hayatında uğraş ile artan farkındalıklar gerektirir. İnsanın manevi boyutundaki araştırmaları ile tanınan öncü psikolog William James (1842-1910), bireyin gündelik bilinç seviyesi hakkında şöyle der :

Olmamız gerekenle karşılaştırıldığında, yalnızca yarı uyanık durumdayız… olası zihinsel kaynaklarımızın sadece küçük bir kısmını kullanıyoruz… ancak bazı bireyler vardır ki onlar öz kaynak kullanımlarında en uç noktalarını zorlarlar.

Kişinin, kendine göre yarattığı amacı, giderek hayatındaki anlam ve değerin merkezî kaynağı haline gelir der Maslow ve açıklar :

Kendini gerçekleştirmeyi, kişinin güçlerinin özellikle verimli ve yoğun biçimde keyif verici bir şekilde bir araya geldiği, kişinin daha bütünleşmiş, daha az bölünmüş, daha yaratıcı, daha çok egosunu aştığı bir dönem veya atılım olarak tanımlayabiliriz. Alt düzeydeki ihtiyaçlarından artık daha bağımsız kalan kişi varlığının özüne daha yakındır.

Abraham Maslow (1908-1970)

Kendini gerçekleştiren kişileri şöyle tarif eder :

Bu tür insanlar, istisnasız biçimde kendi benlik ve vücutlarının dışında bir sav veya sebebiyete dahil olmuşlardır. Kendileri için çok değerli olan bir şey üzerinde çalışıyorlardır; eski tabiriyle bir iş tutmuşlardır, ya da bir mesleğe veya seçtikleri bir meşguliyete adanmışlardır. Sanki kaderin çağrısına uymuşlardır…Kaderin onları, sevdikleri işe çağrısı gibi bir şey, böylece içlerindeki iş-eğlence ikilemi ortadan kalkmıştır. Çünkü yaptıkları her ne ise keyif alarak yaparlar.

Onların en belirgin ortak özelliklerini sayar :

o Görünüşün ötesindeki gerçeği aramak
o Kendi sınırlamalarının  kabulü
o İnsanlara yardım etme konusunda gerçek istek ve niyette olmak
o Hayret – huşu ile dolu anların deneyimi

Bu tür kişilerin hayret-huşu anlarında anlattığı aşkın deneyimler karşısında şaşıran Maslow, bu hali tetikleyen nedenleri ve yaşanan hisleri daha detaylı araştırmaya karar verir. Araştırmaya katılanlara şu soruyu sorar :

Hayatınızdaki en harika deneyim/leri düşünmenizi istiyorum; en mutlu anlar, bir müzik ezgisiyle veya aşktan kendinizden geçtiğinizden zamanlar, aniden bir kitabın ya da bir tablonun etkisiyle çarpılmak veya harika bir yaratıcı anın verdiği coşkulu vecd anları. Böyle anlarda nasıl farklı hissettiğinizi, diğer zamanlara göre ne değişiklik olduğunu anlatın.

Topladığı raporlar sonucunda hayret-huşu anlarının bir çok farklı insanın başına gelebildiğini, sandığı gibi nadiren bir azizin, veya mistiğin başına gelen istisnai bir hâl olmadığını görür. Bu hisleri tetikleyen pek çok şey olabilir.  Üstün bir atletik veya müzikal performans, yaratıcı bir deneyim, estetik bir algı, anlık bir ilham gibi… Bunlar gerçeği yakalamaya olanak veren, içgörüyü ve idraki harekete geçiren farkındalık anlarıdır. Algısı berraklaşan kişi, egonun sınırlarını aşarak öz benliğine yakınlaşır, ve daha yüce bir manevi boyuta doğru ilerler. Bu esnada akan enerjisinin gücünü hisseder. Kiminde ise hemcinsleriyle, diğer canlılarla, tabiatla hatta evrenle bağlı bir birlik hâli hissedilebilir.

Evrenle bir olma hissi Einstein’ ın (1879-1955)  kozmik duygusunu akla getirir :  “ Diğer insanlar, doğa ve evren de dahil olmak üzere her şeyle tam bir birlik hissetmenin coşkusu…”  Einstein’ın tarifine benzer olarak “En büyük huzuru, kendimizden daha büyük bir şeyle birlik içindeyken hissederiz ”  der William James.

Maslow’un mutlak varlık bilinci olarak betimlediği bu durumda iken kişi özünde var olan gücünü hisseder. Kendimizi acıdan korumak için oluşturduğumuz bilişsel savunmalar, çarpıtmalar, görmezden gelişler askıya alınır, gerçeği berrak ve katıksız biçimde algılarız. Hayali gerçekler susturulur.

Bu deneyim mutlaka kalıcı bir gerçeklik algısına yol açmayabilir, ancak yine de kişi üzerinde derin ve dönüştürücü etki yapar.  Hayat kimi zaman yorucu, acı verici veya tatmin edici olmasa bile, güzelliğin, anlamlılığın ve gerçeğin var olduğu kanıtlandığından, hayatın değerli olduğunu hissetmeye daha yatkın oluruz. Bu etki ile insan, sanki kişisel bir cennete ziyarete gitmiş ve daha sonra dünyaya geri dönmüş gibi olur.

Altarpiece (Mihrap), Hilma af Klint

Maslow bundan 60 yıl önce şu anda birçok psikolog tarafından hevesle araştırılan “zirve deneyimler”,  “ vecde, huşuya kapılmak ” deneyimlerinin önemine ışık tutmuştu. İnsanın olgunlaşması, tam anlamıyla insan olması ve hatta hastalıklardan sakınması için bu deneyimlere ihtiyacı vardır. Çünkü insan ancak bu deneyimler neticesinde amacına hizmet edebilir, ve “ meta – üst ihtiyaçlarını ” karşılayabilir.  Kişinin insan olma ve yücelme yolundaki bu uğraşı, uğruna yaşamaya ve ölmeye değer mâna taşır. Bunları düşünmek, amacını akılda tutup onunla iç içe yaşamak bir insana verilebilecek en büyük hazzı ve iç huzurunu verir.

Maslow, hayatının son bölümünde günlüğünde şöyle yazar :

Bu tür zirve deneyimlerin herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda, bir çok insanın başına gelebileceğini söyleyebilirim…

“Kutsal” kelimesi çoğu zaman dini çağrışımlara sahip olsa da, kişi kutsal kelimesinin anlamını hemen hemen her yerde, her zaman hissedebilir; saygıyı, gizemi, merakı ve vecdi deneyimleyebilir.

Gerçek mistiklerden, ariflerden, azizlerden ve hümanist psikologlardan çıkarılan büyük ders, kutsal olanın sıradan olanın içinde olduğu, kişinin günlük yaşamında, komşularında, arkadaşlarında ve ailesinde, birinin arka bahçesinde bulunabileceğidir.

 

Duygu Bruce

Referans kitap :  Transcend : The New Science of Self-Actualization, Scott Barry Kaufman

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.