Bitkiler, zarar gördüklerinde acıyı hisseden, Mozart dinlemeyi seven, duygulara sahip canlı varlıklardır ve insanın dile gelmemiş düşüncelerini dahi hissedip tepki verebilirler. Bilimin bu bulgularından çok daha önce 1960’larda, bir yalan dedektörü kullanarak bitkilerle yaptığı deneylerle bilinen eski istihbarat ajanı . Cleve Backster, bitkilerin biliş, öğrenme, hafıza ve iletişim yeteneğine sahip akıllı yaratıklar oldukğunu keşfetti. Dedektör cihazının galvanometresini evindeki bitkiye bağladı ve sadece bitkisinin yandığını hayal ettiği sırada, galvanometrenin iğnesinin yükseldiğini dolayısıyla bitkideki elektrik akımının harekete geçerek arttığını gözlemledi. Beklenmedik bu hızlı artış bitkinin stress kimyasalları ürettiğini gösteriyordu.
Bitkilerin “acı hissettiğini” ve “birincil algıya sahip olduklarını” öne sürdü. Diğer bitkiler ile de benzer deneyleri tekrarladıktan sonra, bitkilerin, yakındaki insanların olumlu ve olumsuz düşüncelerine tepki gösterdiğini buldu. Şaşırtıcı bir bulgu daha elde etti: Başka bir bitkinin öldürülmesine veya imha edilmesine şahit olan bir bitkinin, katil yaklaştığında, onu tanıdığını elektriksel aktivite seviyesindeki hızlı artışlardan keşfetti.
Yıllar sonra, ünlü bitki ve hücre nörobiyoloğu, Stefano Mancuso ve meslektaşları, bitkilerin farklı ışık dalga boylarını görme, kökler aracılığıyla dokunma, titreşimler ve kimyasallar aracılığıyla ses ve koku gibi, 15-20 farklı duyumları olduğunu kanıtladı. Floransa Üniversitesi’ndeki Uluslararası Bitki Nörobiyolojisi Laboratuvarı’nda yaptığı deneylerde, bitki köklerinin, içinden su akan ve yere gömülü bir su borusunu aradığını ve sonuçta bulduğunu, böylelikle bitkilerin suyun sesini duyabildiğini gösterdi. Bitkilerin, toprağa bağlı olmaları sebebiyle çok gelişmiş olan duyusal kapasiteleriyle, çevreden bilgi topladığını, seçimi ve nasıl tepki vereceğine “karar verdiklerini” ispatlayan bir başka çalışması da fasulye bitkisinin sırığa uzandığını gösteren ünlü deneyi. Videosu da olan bu deney, tırmanma ve büyümek için direğe ulaşmaya çalışan genç fasulye bitkisinin bilinçli çabasını göstermektedir. Hedefine ulaştığında, yani direğe dokunduğu anda, yaprakların sıkı kıvrımları gevşer, bedenindeki uzanma rahatlar ve güvenle açılma havası, sap ve yapraklara görülebilir biçimde nüfuz eder.
“Bitkiler bilinçliyse, o zaman, acıyı hissederler” der Mancuso, “bu acının, tehlikede olduklarında hayatta kalmalarını sağlayan adaptif bir tarafı vardır. Koku, tat ve elektriksel dürtüleri ile sessiz ama anlamlı bir dilde yaşamsal önemi olan karmaşık bilgileri hem kendi bedenlerine hem de çevrede bulunan diğer bitkilere iletebiliyorlar.”
Kayınlar, ladinler ve meşeler, bir tırtıl tarafından kemirilmeye başladıkları zaman acı hissederler der, Alman orman bilimci Peter Wohlleben. Ağaç, yaprağında zarar gören dokuyu değiştirerek elektrik sinyalleri iletir; sinyaller sonucunda ağacın bedeni, tırtılları yemekten uzak tutmak için birtakım kimyasallar üretir ve bunları yapraklarına gönderir. Bu kimyasallardan hoşlanmayan tırtıl uzaklaşır. Şaşırtıcı bir başka bulgu ise, Afrika’daki akasya ağaçlarının, zürafalar tarafından yenildiği zaman, zürafaları uzaklaştırmak için yapraklarından etilen gazı yaymaları ve aynı türden komşu ağaçlara da havaya saldıkları bu gaz aracılığıyla işaret sinyali göndermeleri üzerine Wohlleben, ağaçların sosyal özelliğe sahip olduğunu, birbirleriyle ve ekosistemde benzer türlerle, hatta diğer türlerle etkileşime girdikleri sonucuna varır.
Mancuso’nun görüşüne göre, davranışı hareketlilikle tanımlama eğilimimiz, bitkilerin neler yapabileceğini ve zekâsını hafife almamıza neden oluyor.
“Bitkiler modüler bir tasarıma sahiptir, ölmeden vücudunun yüzde doksanına kadarını kaybedebilir. Bu onları esnek (resilient) kılar. Hayvanlar âleminde böyle bir özellik yoktur,” diyen Mancuso, ağaçlara, bitkilere saygılı gözle bakmamız, onları yok etmek değil, korumamız gerektiğine ve doğalarına karşı genetik manipülasyonlardan kaçınmak gerektiğine inanıyor. “Bu yaklaşım bizim onları yememizi engellemez. Bitkiler yenmek için evrimleşmiştir. Modüler yapıları ve değiştirilebilir organları da evrimsel gelişimlerini destekleyen bir özelliktir.”
İnsanların özel olduğuna katılıyorum. Bilincin ve zekânın ne olduğu hakkında tartışabilecek olan bir türüz… sorunları kavrama ve çözme yeteneği olan da biziz. İnsanlar bilgisayarlara, bitkilere biçtiklerinden daha fazla zekâ atfeder çünkü yapay zekâ bizim yaratıcılığımızdır ve aslında kendi zekâmızı bize geri yansıtır. Bitkilerin aksine, zeki bilgisayar ve robotlar bize bağımlıdır. Eğer yarın kaybolacak olsaydık, bitkiler yaşamlarını sürdürebilir olurdu, oysa bitkilerin yok olacağını bir hayal edin… Bitkilere olan bağımlılığımız aslında bize kendi zayıflığımızı hatırlatır.[…] Bitkileri pasif ve dilsiz nesneler olarak görmeyi bırakmalıyız. İnsanın kibiri ve bitki yaşamının bizimkinden çok daha yavaş bir zaman boyutunda ilerliyor olması, bitkilerin zekâsını takdir etmemizi engelliyor.
Kaz Dağı’nda ve tüm ormanlarımızdaki ağaçlara bitkilere saygıyla ve sevgiyle, insanca bakmamız umuduyla…
Duygu Bruce
15 Ağustos, 2019