İnsanın Aşk Halleri

Rafael

İnsan aşkı arar.

İnsan olmanın en temel hâllerinden biri aşık olmak. Ama ne tür bir aşk bu? O kadar çok çeşidi var ki. Ferzan Özpetek şöyle tanımlar aşkı:

Aşk, herkesi birbirine bağlayan bir ip!… Kendimi çaresiz hissettiğim anlarda aşkı düşünürüm ben. Çünkü bizi kurtaran, herşeyi değiştiren, olanaksızı olanaklı, çirkini güzel, kabul edilemez olanı kabul edilebilir kılan aşk! Herşey onun vasıtasıyla yürüyor. Hayattaki en önemli şey aşk. Aşk dediğin, dostuna duyduğun aşk, toprağa duyduğun aşk, işine duyduğun aşk…aşk dünyayı döndüren duygu. Bizi kurtaracak tek şey de aşk!

Aşkın bu hâlleri olmasa, ne tıp doktoru adanmışlıkla insanlığa hizmet eden çareler bulurdu, ne çağlar boyunca ruhu besleyen müzikleri duyardık ne hâkim işini doğrulukla yapardı ne çocuklar özveriyle büyütülürdü, vs, vs. Dünyayı döndüren, yaşamı devam ettiren, insanı geliştiren her şeyin kökü sanki aşk…

Aşkın sanki tüm parçaları birbirine bağlayan ve dağılıp, boşlukta yitip gitmelerine engel olduğu görüşüne paralel bir fenomeni fizikçiler bilimsel olarak ortaya koyuyor : Dünya üzerinde her yerde, her şeyde var olduğu kanıtlanan yerçekimi dalgaları, öyle ki her noktayı saran, birbirine bağlayan, görünmez bir akımın her parçacığı harekete geçirdiği bir  çekim alanının varlığına delildir–bu tarif de sanki aşkın, cezbenin fizik kanunlarıyla açıklanmış tarifi…

Aşk hâline dair bir başka veri de nöropsikolojide beyin görüntüleme teknikleri ile elde edilen sonuçlardan : İnsan beyni doğuştan sevmeye ve empati kurmaya göre planlanmış. Yani insan sevmek ve empati kurmak programı ile yaratılmış durumda. Bir bakış, bir dokunuş, bir gülücükle ilk sevgi kıvılcımı çaktığı an, ilgili nöronlar ışık hızıyla harekete geçiyor ve insanın artık ömür boyu peşini bırakmayacağı sevme ve aşk hâlleri başlıyor. Nöropsikologların tabiriyle aşk hâlini yaratan ilk nöron yolları bebeklik döneminde bebeğe bakan kişinin gözündeki yansımalar ve dokunuşuyla tetikleniyor ve sonrasında beyin bunu hiç unutmuyor! İnsan olmanın esas kökünde bulunan aşka bir işaret daha.

Sevme Sanatı kitabının yazarı psikolog ve filozof Erich Fromm bu baş yapıtında der ki:

Sevmenin ilk adımı, onun öğrenilmesi gereken bir sanat olduğunu idrak ve kabulden geçer. Nasıl ki doktor, insan bedenini teorik olarak öğrendikten sonra uygulayarak uzmanlığını geliştir ve bilgisinde enginleşir, sevgi de uygulamayla, sadece sevilir olmaktan öte insanın insanı severek geliştirdiği bir sanattır…

Aşk, varlığımızın ve  hayatımızın o kadar doğal bir parçası ki günlük dilde kullandığımız “Allah aşkına!”  veya  “Aşk olsun!”  gibi aşk dolu sözlerimiz de var. Bu deyimlerin dilimize hangi aşk fiili çekiminden geldiğini dil bilimciler daha iyi bilir. Anlam olarak ise, adına edebiyatlar, destanlar yazıldığı, uğruna şairlerin, ariflerin öldüğü ilahi aşka atıfta bulunuyor olabilirler. Bu da aşkın, kelimelerle tarifi en zor, hatta mümkün olmayan bir başka hâli.

Aşkla bağlantılı olarak yine günlük dilde, özellikle dostlar arasında kullandığımız bir başka kelime de muhabbet : Bir insanın diğerine herhangi bir çıkar ya da karşılık beklemeden duyduğu şefkat, sevecenlik, sadık yârenlik hâli olarak tarif eder arifler. Yaşayan bilir, yürekleri ısıtır, insan olmanın çerağsıdır muhabbet.   İhtimal size de olmuştur bu ya da benzeri –bir dostunuz yorgun ve soğuk bir günün akşamında arayıvermiş ve demiştir ki : “Sıcak çorba var gelsene!”  Hatıramızda yer eden en anlamlı, en kıymetli anlar arasındadır böyle muhabbet anları. Gönlümüze dokunmuştur çünkü.

Koşulsuz sevgi ya da muhabbet bize, yaradılışla bir sunulan bir hediye ise, kıymetini bilip arttırmaya çalışmalı insan, çünkü artan, er geç yine bize geri dönüp kendi yüreğimizi ısıtıp parlatacak olandır. Madem ki kökümüz aşktan, sevgiden; biz de muhabbet ederek kökümüze sadık kalmış, böylece hem kendimize, hem yârimize, yârenimize, dostumuza, hem de bizi muhabbetle  bağlayan birliğe iyi bakmış oluruz. Bundandır belki insanın insanı ve insanın aşkı araması…

Duygu Bruce
13 Şubat, 2020