Senin içinde bir can var, o canı ara
Senin dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara.
–Rumi
“İnsan, sadece yalnız olduğunda merak eder de gerçeği araştırır,” der Einstein. Büyük düşünür Goethe de yaratıcı ihamın ancak yalnızken geldiğini söyler. En beğendiğim psikologlardan biri olan Winnicott ise, çocuk gelişiminin başta gelen göstergelerden birini “kendi kendine kalabilmek kapasitesi” olarak tanımlar.
Tabiat aşığı Amerikalı filozof ve yazar Henry David Thoreau manevi (spiritüel) keşiflerini orman yürüyüşlerinde yaptığını söyler. Yalnız başına yaptığı bu yürüyüşlerin, kendisini manevi kaynağına bağladığını, zengin ilhamlar verdiğini; ayrıca beden ve ruh sağlığına iyi geldiğini açıklar. Tabiatla yaşadığı birlik duygusu hakkında “Tabiatta yaptığı her yürüyüşün bir tür hac olduğunu,” içindeki öze doğru bir yolculuk olduğunu ifade eder.
Tüm olumlu yanlarına rağmen yalnız kalabilmek cesaret ve çaba isteyen bir seçim –özellikle günümüzde –dışa dönük olmanın, sosyal ağların, grup hareketlerinin ve sosyal medyada etki eden kişiliklerin yüksek değer gördüğü bir zamanda saygınlık, kimlik ve iç huzuru gibi nitelikler kırılgan olabilmekte, o derece ki insan kimi zaman gerçek kimliğini saklamaya ihtiyaç duyabiliyor hatta bazı durumlarda gerçek benliğini ayırt edemez dereceye varabiliyor. Tüm bu dış etkilerden sıyrılıp birkaç dakika için bile kendi kendinin sessizliğinde kalabilmek panzehir işlevini yaparak gerçek kimliğimizle buluşmamızı kolaylaştırabilir. Hatta Thoreau’nun yüz elli yıl önce keşfettiği gibi beden, zihin ve ruh sağlımızı korumak, geliştirmek için deva olabilir.
Kendi kendine olmanın cesur niteliği hakkında Nobel ödüllü Alman filozof ve savaş karşıtı Herman Hesse Eğer Savaş Devam Ederse adlı kitabında şöyle yazar :
Eğer yalnız olmayı tatmak ve kaderiyle karşı karşıya gelmek isterse insan, düşme tehlikesine karşı durmamalıdır. Diğer insanlarla beraber yürümek daha kolay ve hoş gelir…İnsanın olağan günlük faaliyetlere adanması daha kolay ve rahatlatıcı olur…oysa kendi kendine olmak içsel bir çalışmadır.
“Kendi olmanın” anlamı hakkında gençlere hitaben şöyle der kitabında:
Siz, kendiniz olmak için yaratıldınız. Dünyaya zenginlik katmak, bir ses vermek, bir rengi yansıtmak için… Her birinizin içinde var olup çocukluğunuzun derin uykusunda olan bir benlik saklı. Onu bulun, çağrısını dinleyin, hayata getirin ve özgür iradenizle geleceğe taşıyın; yeniyi daha ileriyi, yükseği kurun. Onun olgunlaşmasını sağlayın, sesini çıkarmasına, yaymasına izin verin, onu besleyin. Geleceğiniz, onun bunun değil, paranın, gücün, iktidarın ticaretinde değil; geleceğinize giden tehlikeli ve zor yol işte bu: olgunlaşın ve kendi içinizdekini bulun.
İnsanın kendi içinde yaptığı bu tür içsel çalışmaların, egonun tanımladığı sınırlar içinde kalan bilincini aşan bir niteliği var. Öyle ki bu nitelik aynı zamanda günlük hayatın perdeleri arkasında kalan insanın gerçek benliğine giden yola ışık tutabilir.
Kendi kendine kalmanın yararlı keşiflerini deneyimleyen filozoflar, psikologlar, müzisyenler ve evrensel din büyükleri, buldukları ortak noktaları, içsel konuşmalar, iç rehberin verdiği ilhamlarla gerçeği bulmaları, kimi zaman duydukları hayret ve huşu ile çeşitli yaratıcılık güdüleri, vb olarak tarif etmişler.
Kendi kendine kalmak isteyince insan bunu farklı koşullarda sağlayabilir. Kimisi tabiatın içinde kendiyle baş başa kalmayı severken, kimi seyahate gitmeyi tercih eder, kimisi kendi kendine kalıp ruhunu besleyen müzikte bulur aradığını; kimine de bazen hiç beklenmedik bir anda –otobüste, işyerinde, evinin mutfağında habersiz ansızın geliverir kendi kendini dinlemek hali. İşte böyle kıymetli anları yakaladığı zaman kişi, iç sesine kulak vererek sorularına cevap bulur veya yaratıcı tarafını keşfedebilir, hayatına yeni bir anlam katabilir ya da hoşa gidecek farklılıklar yaratabilir.
Kendi kendinizle başbaşa kaldığınız oluyor mu ? Böyle zamanlarda ya da “başınızı dinlemek” istediğinizde siz neler yaparsınız ?
Duygu Bruce
8 Mart, 2020
Social Profiles