Ağaçların Gizli Yaşamı

 

 

Polonya Rusya sınırında dünyadaki en eski ormanlardan biri olan Bialowieza ormanı

Orman bakıcısı ve çok satan kitabı Ağaçların Gizli Yaşamı ile tanınan Peter Wohlleben şöyle yazıyor: “Doğaya olan ihtiyacımız insanlığımızın ayrılmaz bir parçasıdır” ve “bizi doğayla birleştiren bağ hiç kopmaz.”

Kereste endüstrisinde çalışırken ve ağaçlar onun için kâr getiren metadan başka bir şey değil iken, içinde saklı olan bu bağı nasıl keşfettiğini anlatıyor :

Bir gün ormanda günlük işimi yaparken yaşlı bir ağaç kütüğüne rastladım. Onu incelediğimde üzerinde farklı yosun katmanları ve birkaç taşın olduğunu farkettim. Yosunu kaldırdığımda  gördüm ki gövde 400-500 yaşında olmasına rağmen hala canlıydı !

Bu olayı ormanla ilişkisinin ve işinin dönüm noktası olarak tarif eder ve takip eden zamanda eşiyle birlikte Almanya’da çevre dostu bir ormanı yönetmek vazifesini üstlenerek ormanın kenarındaki arazide yerleşir. Ağaçların Gizli Yaşamı‘nda, onlarca yıllık orman gözlemlerinden elde ettiği bilgileri bilimsel keşiflerle bir araya getirerek yazar. İşte ağaçların bilinmeyen akıllı yaşamı hakkında sunduğu bazı gerçekler:

 

  • Ağaçların köklerinin etrafındaki yeraltı mantar ağı, yıllar içinde genişleyen geniş bir network ağı gibidir. Ağaçlar arasında elektrik sinyallerinin gönderimini sağlayan bu kök network ormanın interneti olarak hizmet ver Herhangi hayvan saldırısı, iklim değişikliği ve yeni yeşeren fidanların beslenmesi için ağaçların birbirleriyle iletişim kurmasını sağlar. İnsan sinir sistemi gibi çalışır.
  • Kök ağı, ağaçtaki tüm kimyasal aktiviteden sorumludur.
  • Meşe ağaçları, gövdelerinde ve yapraklarında gerektiğinde tadı acılaştıran ve saldıran böcekleri öldüren maddeler taşır.
  • Söğütler böcekleri kovmak için özel bir asit üretir.
  • Mimozalar dokunulduğunda korunmak için tüylü yapraklarını kapatır.
  • Ağaçlar susadığı zaman, suyun köklerden gövdeye akışı kesildiğinde gövde boyunca titreşimler şeklinde çığlık atmaya başlarlar. Frekanslar ultrasonik cihazlarla kaydedilebilir.
  • Ağaçlar, iğneleri, yaprakları ve kökleri ile nefes alır.
  • Ağacın kabuğundaki kıvrımlar ve çatlakların şekli ile derinliği yaşını gösterir.
  • Ayrıca, gövde ne kadar yeşil olursa, yaş da o kadar yüksek olur.
  • Kozalaklı ağaçların iğneleri on yıla kadar dallarında kalır.
  • Meşe kolaylıkla 500 yıldan fazla yaşar.
  • Meşe ağacına böcekleri uzak tutan maddeler aynı zamanda, meşe fıçılarda olgunlaştırılan şaraba da farklı bir tat verir.
  • Tipik olarak kuzey Avrupa’da ve Sibirya’da yetişen ladin, iğnelerinde ve gövdesinde kışın antifriz görevini yapan uçucu yağları depolar.
  • Sıcak bir yaz gününde, yaprak döken bir orman, kozalaklı bir ormandan 10 santigrat derece daha soğuktur.
  • Gerçek bir orman toprağının yenilenmesi yüz yıldan fazla zaman alır. Bu toprağın oluşumu için herhangi bir insan müdahale olmaksızın eski ormanların korunmasına ihtiyaç vardır.
  • Biyolojik çeşitlilik, eski ormanların hayatta kalmasını emniyete alır.
  • Sibirya taygasından yağmur ormanlarına kadar, yaşam veren temel nemi iç bölgelere aktaran araç her zaman ağaçlardır.

Ağaçlar, su ve hava arasındaki karşılıklı ilişki göz önüne alındığında, ormanlar iklim değişikliğinde çok önemli bir rol oynamaktadır.

Gümüşi Huş, Betula Pendula

 

Köknar, Abies

 

Kayın, Fagus Sylvatica

 

Ladin, Picea

 

Meşe, Quercus

 

 

Dünya için vazgeçilmez olan eski, kadim ormanların balta ve saban altında yok olduğuna işaret ediyor. Ancak, bugün onları korumak için önlem almazsak, eski ormanların yeniden yetişmelerinin 500 yıl alacağı konusunda uyarıyor.

Yeryüzünde yapılan ekolojik zarara rağmen doğanın direncini vurgular. Doğayı kısa bir süreliğine de olsa kendi haline bırakıp zarar vermeyi durdurursak, onun, kendini yenilemenin yollarını bulacağını ve canlanacağını belirtir;  tıpkı bizi de gençleştirdiği gibi der:

Doğada bulununca dokunma, koku alma, duyma ve görme duyularımız keskinleşir. Mantar, yosun ve çam kokularını tanırız; keskin bir görüşle bitki ve hayvanların renklerini daha kolay ayırt edebilir hâle geliriz.

[…]

Şehir hayatımızda, zamanlar sıkı bir şekilde kontrol edilir, noktalanır. Ancak ormanda zamanın akışı farklıdır. Saatleri ve cep telefonlarını unuttuktan sonra, zaman bollaşır ve genişler, kişi kendini daha geniş, kısıtlamalardan arınmış hisseder. Yürüyüşten döndüğümüzde sandığımızdan daha uzun bir süre geçtiğini fark ederiz.

Ormanda her şey yavaşlar ve yatışır. Ortam her on saniyede bir değişmez.

Rüzgar, yaprak hışırtıları, gizli sesler, adımlarımızın ritmi… Renklere, ağaçların şekline, kokulara dikkat etmeye başlarız. Hiçbir şey kentsel hiperaktivite gibi değildir. Zaman algımız değişir.

“Şimdi” ağaçların zamanı olur. Derinlerde, bizim için aslında çok  doğal olan bir ritim keşfeder gerçek parçamızla yeniden bir araya geliriz. Bu sebeptendir ki ormanda kendimizi daha iyi ve daha neşeli hissederiz.

Ne de olsa bir ormanın gür yeşili üzerinde bakışlarımızı masmavi bir gökyüzüne çevirmek ve bu pastoral atmosferde nefes almak bize mutluluk verir. Ne büyük bir lütuf !

 

Duygu Bruce

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.