Yazar Annie Dillard, “Günlerimizi nasıl geçirdiğimiz, elbette hayatımızı nasıl geçirdiğimizdir” der. Zaman konusunda titiz olan Goethe için her saniyenin sonsuz değeri vardır. Seneca’ya göre ise her gün yaptığımız şeyler hayatımızın anlamını şekillendirir. Zamanın göreceli olan uzunluğu kısalığı onu neyle nasıl geçirdiğimize göre belirlenir. “Hayat, iyi yaşanırsa yeterince uzundur” der.
Çoğumuz zamanın kıymetini bilerek hedeflerimize ulaşmak için onu optimum şekilde yönetmeye çalışırız ama yine de hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşarız. Örneğin, her şeye yetecek kadar bol zamanımız varmış gibi günlerimizi geçirdiğimiz olur. Hatta kendimizi, sonumuzun gelmeyeceğine, sanki sonsuza kadar yaşayacakmışız gibi inandırdığımız da olur. Mesela ölümü yok varsayıp ona başkaldıran bir zihniyete büründüğümde zevk peşinde koştuğum, ötesini, sonucunu hiç düşünmediğim zamanlar olur. Her tür zevke, meraka, “fâni” işlere yeterince zamanım olduğuna kolayca ikna olurum. O an zevk peşinde koşan egom “Günü gün et, yarını düşünme, fırsatın varken tadını çıkar, hayat durup kafa yormak için çok kısa, bu kadar da çok düşünüyorsun neye gerek, aptal olma ” der durur. Ben de ona kolayca inanır, günümün verimli bir aralığını gereksiz işporta ama “zevkli” şeylere harcayabilirim. Üstelik yapmayı istemediğim, ertelediğim ama yapılması gerekli olan görevlerim varsa sağda solda oyalanır türlü gezginlikler icat edip zamanımı düşünmeden harcadığım vakitler de olur. Bir yandan “Şu ölümlü dünyada keyfine bak günün tadını çıkar” diyen egom diğer yandan beni, sanki yaşam sonsuzmuş gibi kandırmayı da becerir, işte o arada zamanla oyun oynarım.
Böyle geçirilen ara zamanlar, hayatın sınırlı oluşunun insanda yarattığı stressi ve ıstırabı teselli etmeye yardımcı olur iken diğer tarafta dünyanın ileri gelen beyinleri ve zenginleri el ele vermiş milyarlar tutarındaki fonlarla ölümsüzlük ya da ebedi gençlik ilacını araştırma ve “vakit geçmeden” bulma telaşındalar. Onlar bu tutkulu arayış içindeyken çağlar boyu doğuda ve batıda tanınmış bilginler, arifler, filozoflar ise hızla gelip geçen zevkleriyle ve insani acıların iniş çıkışlarıyla dolu hiç bitmeyecek bir hayatın ruhumuz için çok yorucu ve amansız olabileceğini savunmaktalar. Hayatın, zaman zaman insana acı veren bu fâniliği içinde kalıcı olan tek şeyin iyilik etmek olduğunu, yapılan, görülen iyiliğin bâki olduğunu, hayata gerçek anlam ve umut kattığını belirtirler. Yaradılıştan insanın doğasında var olan “iyi”nin hayata geçirilmesi ile yapılmış ve yürekte yer etmiş iyiliklerin silinmediği gibi ebedi mutluluğa erişmenin yolunun bu olduğuna dair de hepsi hemfikirler.
Çağımızda önemli iz bırakan düşünür, yargıç ve müzisyen Ostad Elahi (1895-1974), zamanımızı nasıl geçirdiğimiz ve hayatımızı nasıl değerlendirdiğimiz hakkında kendi tecrübe, gözlem ve ömür boyu süren çalışmalarına dayanarak Hakikat Sözleri adlı kitabında şunları söyler:
Dünyadaki yaşantımız; geceyi çok lüks bir köşkte ya da mütevazı bir kervansarayda geçiren birinin yaşantısına benzer. Ne o köşkün lüksü karşısında zevkten kendimizi kaybetmeli, ne de kervansarayın tasarrufu karşısında hevesimizi kaybetmeliyiz. Çünkü her iki durumda da sadece bir gecelik misafiriz ve ömrümüzün geri kalanını, şimdiden hazırlamamız gereken bir evde geçireceğiz. Kendimiz için her şeyin hazır olduğu bir eve adım atmak ne büyük mutluluktur! Azık hazırlamadan ve evi olmadan bu dünyadan giden kişi ne kadar da bedbahttır!
Ostad Elahi, bu dünyadaki yaşamın, bize sonradan azık olacak tohumları ekmek için bereketli bir alan sağladığını vurgular. Ona göre yaptığımız iyi işler, söylediğimiz iyi sözler ve iyi düşünceler bize manevi azık kazandırır. Bu dünyada ne kadar çok iyilik tohumu ekebilirsek öbür dünyada elde edeceğimiz hasat o kadar bol olur. İnsan ancak bu dünyadaki zamanını iyi değerlendirdiği, iyi ekinler ektiği oranda öbür dünyadaki yuvasını önceden hazır edebilir. Ruhunu sonsuz bir yaşamın beklediği, onurla var olacağı ve neşe dolu bir yuvayı garanti edebilmesi bu dünyadaki gidişatına, yaşam değerlerine, eylem ve düşünceleri ile biriktirdiği azık miktarına bağlıdır.
Ostad Elahi’nin felsefesi hayatın maddi boyutunu dışlamaz, inzivaya çekilmeyi de önermez. Aksine, toplum içinde aktif bir yaşamı, sosyal hayat ile işi birlikte yürütmeyi, bedene ve ruha özen göstermeyi, iyi beslenme ve iyi ruh hali için hoşa giden şeyleri yapmaya veya dinlenmeye zaman ayırmayı ama diğer yanda nihai hedefimiz olan ruhun olgunlaşması ve kemâle ermesini her zaman akılda tutarak yaşamayı önerir:
Yapmak istediğimiz her işin dört temel mânâda (bu dünya, öbür dünya, beden ve ruh) faydası olmalıdır. Hint fakirleri gibi bedeni ihmal etmemek gerekir. Bu dört temel kaide eşitlik içindedir ve aklıselimin bu dünya, öbür dünya, beden ve ruhun menfaati arasında bir denge sağlaması gerekir. Bir kişinin, “Ben öbür dünyayı istiyorum” diyerek eşini, çocuklarını ve dünya hayatını bırakması doğru değildir ve aklıselime aykırı bir davranıştır. Bir kişinin bu dünya uğruna öbür dünyaya boş vermesi de doğru değildir. Ya da her ikisini de isteyip bedenini ihmal etmesi de doğru değildir. Yine ruhu unutacak derecede bedeni beslemek ya da bedeni ihmal ederek sadece ruhla meşgul olmak da aklıselime aykırıdır. Hakikat Sözleri
Bu dört temel kaide arasında dengeyi sağlamayı başaran gerçek bir örnek yaşayan bir kişiden : Ellili yaşların başında, evli, 2 çocuk babası, profesyonel hayatta çok aktif çalışan biri. Hayattaki nihai amacına hizmet ettikleri sürece, her alandaki faaliyetlerini dengeli ve uyumlu tutmak konusunda gayretli. Günlük zamanını tipik olarak şu faaliyetlere bölüyor:
- İş
- Aile ile geçirdiği zamanı
- Spora ayırdığı zaman
- Evde ve ofiste uygulanan programlar (ör: dosyaları zamanında güncellemek), çocuklara şoförlük yapmak, sosyal toplantılara katılmak ve hazırlamaya yardımcı olmak
- Ruhsal gelişim – maneviyat için ayırdığı zamanda ilgili kaynakları okuma, müzik, doğal meditasyon vb. faaliyetler
Başka bir örnek, yaşamın farklı bir aşamasında bulunan yine gerçek bir kişinin hayatından: Yaşamının son evresinde yetmişli yaşlarda sağlığı yerinde olan bu kadın dikkate değer gerçekçi bir duruş ve olgunlukla yaşamını ele alır. Olası maddi sıkıntılara karşı nakit akışı temin eder, mirası için gerekli yasal düzenlemeleri yapar, evini sadeleştirir, varislerinin üzerine geçirir ve özel ya da kıymetli eşyalarını yakın gördüklerine verir. Üstelik cenazesi için dahi gerekli işlemleri de tamamladıktan sonra bir gün şöyle der:
Hayatımın son bölümünde sakin ve huzurlu yaşamak istiyorum. Sağlığım şimdilik yerinde olsa da, yaşlanmanın etkilerini vücudumda görüyorum… Amacım ölüme hazırlıklı bulunmak, ruhumun hafifçe çıkıp gitmesi ve bağlarından acısız kurtulması için gerekeni yapmış olmak… ve zamanı geldiğinde ailem için arkada hiçbir ağırlık veya yarım kalmış bir iş bırakmadan kolay bir şekilde ayrılmayı diliyorum.
Bu kişiler, hayatın hem ruhsal hem de maddi boyutlarında olgun bir aklıselim, hoşnut bir kabul ve uyumla yaşandığına tanık olduğum en hakiki ve güzel örnekleri. Şu fâni dünyamızda ne kadar umut ve mutluluk verici değil mi…
Duygu Bruce
Hakikat Sözleri, derleyen Bahram Elahi. Türkçe baskısı: 2017. Istanbul: Doğan Novus. Bu kitaptan 2 ve 41 numaralı sözler alıntı yapılmıştır.
Görsel: Aysen Soysaldı, Arış Halı, dokuma ve işleme sanatları dergisi, 02.01.2019