Viyana’da güneşli ılık bir sonbahar sabahı. Müzik dolu bir şehir, sanki yıllar boyu bestelenen, çalınan, yaşanan müziklerin notalarıyla salınıyor. Havada kahveler ve fırınlardan yükselen kokular, gençler enstrümanlarıyla birlikte müzik akademisi ve opera binasına gidiyorlar. Müzik, sabahın erken saatlerinde başlayan yaşamla iç içe. Bir de sokakların birinde Mozart’ın notaları yükselmeye başlayınca insanın ruhu neşe doluyor. Bergasse 19 numara –eski bir apartman, 1. kattaki zilde şu tabela var: Zili çalınca kapıyı açan kişi bekleme odasını gösteriyor ve gezinti başlıyor. Psikanalizin derin tarihinde… Kadifesi eskimiş bordoya çalan küçük koltuklar ve kütüphane olan bekleme odasından sonra divanın olduğu odaya geçiliyor. Şimdi fotoğraflardan başka bir …
Yıl: 2015
Çok eskiden, günlerden bir gün Marslılar teleskoplarından bakarken Venüslüleri görmüşler ve o anda içlerinde hiç tanımadıkları hisler uyanmış…hemen uzayda seyahati icat etmişler ve Venüs’e uçmuşlar. Venüslüler Mars’tan gelenleri kolları açık karşılamışlar. Zaten bugünün geleceğini içgüdüsel olarak önceden hissetmişler. Aralarında sihirli bir aşk başlamış. Birbirlerini keşfederek, öğrenerek yıllarca sevgi ve ahenk içinde yaşamışlar. Derken Dünya’ya uçmaya karar vermişler. Başlangıçta herşey harikaymış ama Dünya’daki atmosfer baskın çıkmış ve bir sabah herkes garip bir amnesia –seçici bir amnesia ile uyanmış! Marslılar da Venüslüler farklı gezegenlerden olduklarını unutuvermişler. Farklı oldukları hafızalarından silinmiş. O günden sonra çatışma başlamış. Dünya üzerindeki kadın erkek ilişkilerinde kullanılan evrensel …
Yalnız geçen ömrün bir uykusuzluk gecesi, Çekmişken aynalar beni müthiş bir sorguya, Birdenbire kalbi titreten bir bülbül sesi, Dağ ardında doğan bir mehtap gibi vurdu suya. Mehtabın izinde gemiler geldi açıktan, Aşina sallanan mendillere koştum, yer yer Gür çimenler gibi fışkırıyor karanlıktan, Kökleri kurumuş sandığım o güzel günler. Cahit Sıtkı Tarancı
“Çok eskiden yaşadım bu anı ben” Dersiniz şaşkınlık içinde İlk girdiğiniz bir ev, bir merdiven Birden güneş vuran pencere Ve tam o sırada bir tren düdüğü Gelmişti renkler ve sesler bir araya … Yaşamak anımsamak mıdır yoksa? Melih Cevdet Anday Ne kadar eskiyi hatırlayabilir insan? Unutulanlar nereye gider? Bazen bir kelime, bir ses, gözgöze gelinen bir anlık bakış, bir yer veya bir koku canlandırıverir unuttuğumuzu sandığımız birçok anıyı. Zamanlar ve mekanlar bir olur geçer gözümüzün önünden. Kimi zaman da o anıyı sanki tekrar yaşıyormuş gibi hatırladığımız olur. Öyle anlarda benliğimiz farklı …
Kimse Hacı Bektaş Veli’nin kim olduğunu, nereden geldiğini bilmese de hikaye bu ya aynı anda birden çok yerde göründüğü; manevi bir görevle 1200lü yıllarda Anadolu’ya beyaz bir kuş suretinde geldiği anlatılır. Sıcak bir yaz günü Nevşehir’in Suluca Karahöyük köyünün kadınları pınar başında buğday yıkarken uzaktan gelen bir derviş gözlerine ilişir. İçlerinden birisi: Hey derviş, eğer ekmek istiyorsan Allah versin, bizim yabancılara verecek ekmeğimiz yok! der. Yabancı hiç ses etmeden gider az ilerideki salkım söğütün gölgesine girer. Kendisine söylenenden hiç gücenmemiş, sanki hiç duymamış gibi oturur. Kadınlardan biri olan Fatma Hatun’un içi rahat etmez, eve gider ve biraz yufka ekmeği, yağ …
Canım İzmir! Nasıl da güzelsin bir bilsen, nasıl da güzelsin!.. Eski İzmir’i ve Ege’yi anlatan en güzel kaynaklardan biri. Yunanlı kadın yazar Dido Sotiriyu’nun yazdığı, gerçek olayları çocuk gözüyle ve içtenliği ile anlatan; insanca hislerin, dostlukların özlemle anıldığı etkileyici dili ile bir solukta okunan bir kitap. 1982 Abdi İpekçi Türk-Yunan dostluk ödülünü almış. Babam sabun yapımcısıydı. Çocukluk yıllarımda ailemle birlikte doğduğum Aydın ilinde yaşadım. O yılların anıları belleğimden silinmiyordu. Babamın arkadaşı Talat Beyler, sokakta oynadığım Rum ve Türk çocukları bugün bile aklımda. Yaşadığım günlerin, duyduğum gerçek olayların o kadar etkisi ve büyüsü altında kalmışım ki bu konuda kitap yazma arzusu …
Yaklaştı sonbahar, değişti rüzgarın sesi, güneşin ışıkları gölgelenmeye başladı evin köşelerinde. Tenhalaşan kumsallar kıyıya vuran dalgalarla sessiz; suda yansıyan renkler faklı. Giden son göçmen kuşların sesleri, eski bir saçak altında kırlangıcın özenle hazırladığı yuva; toprağın kokusu; kızıl, sarı, ala, uçuşan bir dans sonbahar… İçli bir mevsim, içe dönüşü de beraberinde getiriyor sanki. Yazdan kalan hatıralarla, gelecek olan kışa yönelik düşünceler arasında bir geçiş mevsimi. Geldiğimiz yer, bulunduğumuz yer ve varmak istediğimiz yer arasında bir geçiş, bir ara zaman gibi sonbahar. Hep öyledir ya ara zamanlar durağan gibi gözükse de aslında bir değişimin habercisidir. Bir ön hazırlık, içe bakış ve eldekilerle, …
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç… Sevdiklerin kadar iyisin Sevmediklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Herşeyi öğrendiğin kadar bilir Sevdiğin kadar sevilirsin.. Can Yücel Fotoğraf: Ara Güler
Sevgili hüdhüd hoş geldin! Sen ol bizim rehberimiz Sendin güvendiği Süleyman Peygamberin Elçi oldun gizli mesajları taşımak için Arasında uzakların kraliçesi Sheba ile kendi sarayının (Beyit 617-618) Süleyman Peygamber kuşların dilini bilir, onlarla konuşabilirdi. Tüm hayvanların dediklerini anlama yeteneği kendisine bahşedildiği için birçok hayvan hep onun etrafında toplanır ve aralarında konuşmalar yaparlardı. Bir gün, hüdhüde ayrıcalıklı bir görev verildi: Uzaklardaki ülkenin kraliçesi Sheba ve halkını bulundukları manevi karanlık ve bilgisizlikten kurtarıp, onları aydınlığa doğru götürmek amacıyla hüdhüd, o ülkeye kadar uçarak bir mesaj taşıyacaktı. Süleyman Peygamber tarafından kutsanan hüdhüd, misyonunu yerine getirdi, yolculuğunu tamamladı ve sonucunda Kraliçe Sheba ve halkı bulundukları …
Adamın biri ölünce oğlu Nasrettin Hoca’ya gitmiş ve sormuş: “Babam cuma günü öldü. Öbür tarafta nasıl karşılanır?” Hoca da sormuş: “Namaz kılar mıydı?” Oğlu “Hayır ama cuma günü öldü” demiş. Hoca “Hovardalığı var mıydı?” demiş. Oğlu “ Evet ama cuma günü öldü demiş.” Hoca “Hırsızlık yapar mıydı?” Oğlu “Evet ama Cuma günü öldü. ” Hoca bu sefer sinirlenmiş: “Cuma günü ellemezler ama cumartesi gerekeni yaparlar!” demiş.
Social Profiles