Algının, karakter oluşumu ve insanın kendini yönetmesi üzerindeki etkileri, insan davranışını anlamanın temel taşı olmuş. Nörobilim, düşüncenin, algılanan gerçek üzerindeki etkisini keşfetmeden çok önce, 1900’lerin başında psikoloji bilimi öncülerinden William James “Neyi algılamaya karar verdiğimize göre dünya şekil alır” demiş. Yaklaşık elli yıl sonra Carl G. Jung, bilinçaltının bizim en büyük rehberimiz olduğunu, bilinçaltında saklı olan bilginin, dünyayı çözümlerken ve kendimizi orada konumlarken kullanıldığını öne sürer. Gündelik hayatta başımıza gelir bazen, bilinçli bir sebebi olmasa da bir şeyi biliveririz ya da hissederiz. Kimi zaman daha önce görmediği bir yere girdiği zaman, içinde bir şeyler kıpırdanır insanın, bir renk bir koku ya da bir ses beyinde bir nöronu tetikler ve ona bağlı olarak bir his uyanır içinde. Bu hissin farkına vardığında kişi onu yorumlar ve bir anlam atfeder. Eğer anlam olumlu ise o yerde bulunmaktan hoşnut olur. Tersi bir durum da olabilir, mesela tanımadığımız bir kişiye karşı sebepsiz, belirsiz bir antipati duyabiliriz.
Buna benzer bir deneyimi olan bir arkadaşım, şehrin tarihi bölgesinde bulunan çok güzel bir otele girdiğinde yaşadığını şöyle anlatmıştı: “Otel asıl mimarisine sadık kalarak yenilenmişti, her şey çok zevkli ve şık yapılmıştı. Ama içimde kabaran bir olumsuzluk hissi vardı ki kendi kendime ne telkin etsem de bu hissi geçiremedim. Üstelik oturduğumuz masada pek bir şey de yemek istemedim.” Sonradan öğrenir ki bu bina eskiden mahpusların işkencelere maruz kaldığı bir hapishane imiş. Oysa bilinç düzeyinde buna işaret eden bir algı veya bilgisi yoktu. Bu hikâye, çıplak gözle algılananın ötesinde başka bir boyutta da algılama işleminin olabileceğine dair gündelik hayatta karşılaşabileceğimiz örneklerden bir tanesi.
Bilinçaltı algılama şekillerini analiz ederek karakter oluşumunu inceleyen bilimsel bir örnek de psikolojide uygulanan Rorschach testi; amacı kişinin dünyayı nasıl yorumladığı, bilinçaltında kullandığı işleme modelleri ile güçlü ve zayıf yönlerin nasıl çalıştığını ortaya çıkarmak. Testte uygulanan metod, ise farklı renklerde ve şekillerde mürekkep lekelerinden oluşan kartları kişiye birer birer sunarak bu şekilleri anlamlandırması ve yorumlamasını talep etmek. Doğru uygulandığı takdirde Rorschach testi, kişinin bilinçaltı algılama modellerini ve bunların karakteri nasıl ördüğünü kuvvetli biçimde öngörebilir.
Bilinçaltı, barındırdığı tüm görüntüleri, seyirleri, rüyaları, fantezileri, korkuları, hatıraları ve bilinmeyen nice zenginlikleri ile bize her zamanki gibi yine Freud’un çalışmalarına götürmekte. Freud’a göre zihinde, bilinç ve bilinçaltı alanları arasında kapakçıklar vardır. Bu kapakçıklar, seçici algı, önyargılar, tekrarlanan düşünceler, bastırılanlar, unutulmaya mahkûm edilmiş olanlar ve diğer savunma mekanizmaları aracılığıyla zihnimizde geçen gündüz trafiğini kontrol ederler. Fakat gece olduğunda, özellikle uykudayken perdeler açılır, savunmalar aşağıya iner ve kapakçıklar açılır ya da psikolojik duruma göre aralanırlar. İşte böyle zamanlarda, bilinçaltında sakladığımız zengin bilgiler, bilinç bölgesine girerler. Hatıralar boy boy canlanırlar. Rüyalarımıza bu zengin kimliğimizle dahil oluruz. Azar azar kişi, açığa çıkan bilinçaltı bilgileri ışığında rüyalarının anlamını çözmeye başlayabilir. Görünenin ötesinde, beşerden öte ruhu algıyabilir. Görünmeyen görünür olmaya başlar. İşte bu yüzden, Freud için rüyalar, kişinin karakter özelliklerini analiz etmekte çok değerli bir araç ve kaynak olmuştur. Tanınmış sözüyle Freud bu bulguya işaret eder: “Rüyalar bilinçaltına giden yüksek kraliyet yoludur.”
Yirminci yüzyılda yaşamış olan düşünür, hukukçu ve müzisyen Ostad Elahi, öğretileri ve yaşam tecrübelerinin toplandığı, Hakikat Sözleri adlı eserinde, rüyalar ve ruh arasındaki bağlantı hakkında şöyle der:
Ruhun varlığını kanıtlamak için güçlü, hatta kesin olan delillerden biri de rüya görmektir. Çünkü ruh olmazsa rüya da olmaz. Uykudayken, bedenin, ruhu örten örtüsünün bir bölümü kalkar ve rüya görülür. Olgunluğun eşiğinde, beden örtüsünün uyanıkken de kaldırılması mümkündür.
Rüyalar, insanın gündüz vakti sahip olduğu zihniyeti yansıtırlar: Nefsin (egonun) hâkimiyetinde olanlar dünyevi ve bedensel rüyalar görürler; ilahi ruhlarının hâkimiyetinde olanlar ise manevi rüyalar görür. (Söz 74)
İnsan, bilinçaltında bulunan haznenin farkında olduğu oranda oraya başvurabilir ve kendi özü hakkında bilgilere erişebilir. Bu bilgiler ışığında insan, düşünceleri, duyguları ve değerleri ile “gerçek” ten kim olduğunu daha iyi kavrar ve kendisi için değerli olan amaca doğru kendinden emin olmanın verdiği güvenle ilerler. O zaman hayat daha çok anlam kazanır.
Ostad Elahi, Hakikat Sözleri, 2017. Istanbul: Doğan, Novus