Arzum ve iradem zaten hepsi
Tek bir hızda tekerlek gibi çevrildi
Tıpkı güneşi ve diğer yıldızları döndüren aşk gibi.
Dante Alighieri
[1265 Floransa-1321 Ravenna]
Edebiyatın baş eserlerinden biri olarak kabul edilen İlahi Komedya, Dante’nin, öbür dünyaya yaptığı büyüleyici yolculuğunu anlatan ve yazılışının üzerinden 700 yıl geçmesine rağmen ölümsüz kalmış bir öykü. Dante’nin, 35 yaşında politik sebeplerle sürgüne gönderildiği sırada yazmaya başladığı bu yolculuk, bireysel bir yolculuktan daha fazlasını –insan olmaya ve ruhun ölümsüzlüğüne doğru uzanan ortak bir yolculuğu temsil ediyor. Yaşamın ve ölümün anlamını, bu dünyayı, öbür dünyayı, fâni ve ebedi olanı ayırt ederken, öbür dünyaya varınca bizi neyin beklediğini canlı tasvirlerle anlatıyor.
İlahi Komedya’ da dünyadan geçerek ebediyete doğru uzanan yolculuk, insan olarak bizlerin sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp giderken aslında ebedi kaderlerimize nasıl katkıda bulunduğumuzu gösteriyor.
Kitap boyunca insan, kendini tasvir edilen âlemlerin adeta içindeymiş gibi hissederken canlandırılan karakterlerin başından geçenler de gerçek zamanda oluyormuş kadar sürükleyici. Huşu ve şaşkınlıktan, korkuya; mutluluk ve sevinçten, ıstırap dolu bir cehennem çemberine veya cennetin yüce bir köşesine değiştikçe sahneler, insanda da çok farklı hisleri uyandırıyor.
Inferno, Purgatorio ve Paradiso’ya –Cehennem ve Araf’tan geçerek Cennet’e doğru –yapılacak yolculuk çok tehlikeli olmakla birlikte Dante yalnız değildir; yolun farklı aşamalarında dünyadaki yaşamında yakından tanıdığı iki kişi –Virgil ve Beatrice‘nin güvenli rehberliği altında yol alacaktır. Önce Virgil, onu Inferno (Cehennem) kapılarından geçirip Purgatorio (Araf) sınırına kadar eşlik eder. Sınırda, Dante’nin çocukluğundan beri platonik ve mistik bir aşkla bağlı olduğu ancak erken yaşta ölen Beatrice, kendisini karşılar ve Paradiso’nun (Cennet) her aşamasında ona yoldaşlık eder.
Yolculuk, Virgil ve Dante yeryüzünü terk ettikleri zaman başlar, Cehennemin giriş kapısına varmak için önce Acheron nehrini geçmek üzere kayıkçı Charon’un kayığına binerler.
Bir sonraki korkutucu sahne, cehennemin kapılarında, sırasıyla şehvet, kibir ve açgözlülüğü temsil eden leopar, aslan ve kurt ile karşılaşmaları olur. Bu üçlü, Dante ve Virgil’in kendilerine boyun eğmesini istedikleri zaman Virgil ustalıkla onları aldatarak alt eder.
Cehennemin kapısını geçtikten sonra Dante ve Virgil, içeriye girerler. Inferno dokuz çemberden oluşan ters çevrilmiş bir huni şeklindedir. Cehennemdeki (Inferno) her çember, insan tabiatının bir kötü tarafını ve dünya yaşamlarında buna mağlup olanların bulunduğu alanı ve bu kimselere uygulanan yaptırımı temsil eder.
1. çember: İyi putperestler ve liderler
2. çember: Cinsel açıdan doyumsuzlar
3. çember: Oburlar
4. çember: Hırsızlar ve müsrifler
5. çember: Öfkeli olanlar
Aşağı cehennemin kapıları ve Dis şehri
6. çember: Kafirler
7. çember: Şiddet uygulayanlar – doğaya, mülkiyete ve vücuda karşı şiddet uygulayanlar; katiller, zorbalar, nankörler, cinsel sapıklar, intihar edenler
8. çember: Sahtekârlık ve yolsuzluk yapanlar, rüşvetçiler – sahte peygamberler, sahte dini liderler, ikiyüzlüler, sahtekâr danışmanlar ve politikacılar, baştan çıkarıcılar, iltifatçılar, dolandırıcılar, büyücüler
9. çember: İhanet edenler – aileye ve arkadaşlara, misafirlere, kanunlara, ülkeye ve Tanrı’ya ihanet edenler.
Bu çemberlerin en dibinde yeraltında bulunan merkez ise kötülükleri temsil eden –Lucifer (Şeytan)’ın bulunduğu yerdir. Hikâyeye göre aslında kendisi en yüksek akıl ile yaratılmış olan şeytan, isyanı ve kibiri nedeniyle cennetten atılır (Purgatorio XII.25).
Inferno sakinlerine ölü denir, yaptıkları hataların gölgesinde yaşarlar. Dünyadaki yaşamlarında diğerlerine yaptıkları “kötü davranışlar”ın aynılarına burada sürekli olarak, katlanmakta, üstelik durumlarının tam olarak farkında olmakta, ancak kendi yanlışlıklarında hapsedilmektedirler. Karanlık ormanlar, derin bataklıklar, buzul veya engebeli dağlar gibi ortamlarda cezalarına katlanırlar. Burada yaşanan deneyimlerin gerçekliğini keskinleştiren öyle güçlü fiziksel temsillerle anlatmış ki Dante, Inferno çemberleri bittiğinde kendim de oradan dışarı çıkmış, kurtulmuş gibi rahatlamıştım. Ama beraberimde şu soruları da götürmüştüm: Peki ya kendi davranışlarıyla kişi kendi Cehennemini hazırlıyorsa? Yaşamın gündelik kışkırtmalarından insan nasıl kaçınabilir, domino gibi süregelen hatalara hapsolmadan nasıl doğru insan olunur gibi sorular dolaşıyordu aklımda.
Devam eden yolculuk, dünyanın en derin yerinde bulunan ve yerçekimi kuvveti ile insanları aşağı çeken kötülüğün merkezine doğru ilerler. Tanrı, insanoğluna özgür irade verdiği zamandan beri, kötülük, insanoğlundan hiç ayrı olmamıştır. Çünkü insan iradesi ile şeytanca kışkırtmalara karşı boyun eğip eğmemeyi kendisi seçer (Inferno XXXIV. 110-111). Bu anlatım, doğal olarak iyiliğe meyilli olan Âdem’in, İyilik ve Kötülük Bilgisi Ağacı’nın meyvesini yiyerek cennet bahçesinden çıkmadan önceki hikayesiydi (Paradiso VII.26). Kötülüğün bulunduğu yerin bize olan yakınlığına bakınca, çarpıcı gelen şey bir yandan özgürlüğümüzün ve hür irademizin tadını çıkardığımız kadar, diğer yandan özgür iradeyi insanlığın eline vermenin ne kadar büyük bir sorumluluk yüklediği oldu!
Inferno’yu geride bırakırken, Dante ve Virgil, açgözlülük, kıskançlık, doyumsuz zevk arayışı veya öfke gibi güdülerle işlenen dünyevi hatalardan ve günahlardan arınma alanı olan Purgatorio’ya giderler. Pişmanlık ve sevgi duyumları Purgatorio’nun (Araf) sarıp sarmalarken kurtuluş ümidi de bir yandan hissedilir. Purgatoiro’nun tüm eğitici senaryoları arasında, fısıldayan düşünceler vadisi çok zorlu geldi çünkü durmaksızın duyulan fısıltılar, kaotik ve tereddütlü bir zihne yol açmakta, akıl karmaşası yaratmakta ve insanı “şimdi ben ne yapacağım” tuzağına hapsetmekteydi. Dante’yi şaşkına çeviren fısıltılar karşısında Virgil, “ben ne yapacağım?” tuzağını, insanın düşebileceği en kötü durumlardan biri olarak nitelendirir, çünkü düşüncelerin fazlası tehlikeli olabilir ve hareketi felç edebilir:
Aklın neden düğüm düğüm oldu?”
Dedi ustam, “Hızını mı azalttın?
Tüm bu fısıltıların ne önemi var senin için?
Hadi gel peşimden, bırak konuşsunlar;
Sarsılmayan sağlam bir kule gibi dur sen
Tepende hangi rüzgarlar eserse essin;
Olma düşünceleri kabaran adam gibi
Bir düşünce diğerinin gücünü zayıflatırken
İşareti gözden kaybeden gibi.
-Purgatorio V. 10-16.
Purgatorio’nun bir başka sahnesinde keskin bir ders daha vardı. İlahi Komedya için çizimler yapan Fransız ressam Gustave Doré’nin aşağıdaki resimde canlandırıldığı bu sahne, kibir karşısında alçakgönüllü duruşu tasvir eder. İnsana, mütevazı olmanın, dizi yere koymanın gerçekte ne anlama geldiği ve dahası ne zaman, hangi koşullarda ve kime karşı alçakgönüllülük göstermenin doğru olduğunu düşündüren bu sahne de Purgatorio’nun eğitici bölümlerinden birisi…
Purgatorio sakinleri, geçmişteki karanlık düşüncelerinin gölgesinde, sınavlarına katlanır ve ruhlarını arındırmak için çaba gösterirler. Ruhun onurunu geri kazanma ümidi ya da onu ebediyen kaybetme korkusudur onları sınavlara karşı dayanıklı kılan… Purgatorio’nun zirvesinde Lethe nehri geçer. Özeldir bu nehrin suları; geçmiş hataların ve günahların acı veren anılarını silerek ruhu canlandıran bir unutma nehridir. Purgatorio’da geçirdikleri süre içinde kurtarılmış olan ruhlar bu nehirde yıkanır ve Paradiso’ya giderler.
Adalet ve akıl tarafından yönetilen Paradiso (Cennet), sevgi ve ilahi iyiliğin lütfu ile doludur. Dante’ye göre insanları Paradiso’ya getiren en önemli erdemler arasında, saf, katıksız inanç, yardımseverlik, sağduyu ve cesaret bulunur. Ruhlar yaratılış olarak farklı yapı ve mizaca sahiptir. Ruhların potansiyel kapasiteleri de farklıdır, ancak Tanrı, hakkaniyeti gereği, her bir ruhu doğuştan gelen yetenekleriyle orantılı olacak şekilde sevgi ve akıl ile donatır.(Paradiso III.89-90).
Şimdi merak ve hayret içindesin, hiçbir şey söyleme;
Geçen ince ince düşüncelerdir seni bağlayan
Bekle sıkı bağlarını gevşeteceğim.
Bu krallığın engin deryasında
Ne üzüntü ne susuzluk ne de açlıktan fazla;
Bir yer yoktur şans için bırakılmış.
Gördüklerinin hepsi kurulmuş
Ebedi kanun ile, her şeyin uyması için
Halkanın parmağa uyduğu gibi.
Bu ebedi krallığın hâkimi olan kral
Öylesine donatmış ki bolluk, sevgi ve zevkle
Kimse istemez onun lütfundan başka bir şey.
Cömert bakışı altında hoşnut yaratılanlar
Her birine sunulmuş farklı farklı lütuflar
O’nun rızasıyla bu yeterli gelir
-Paradiso XXXII.49-64.
Beatrice misyonu gereği, Dante’ye Paradiso’nun aşamaları boyunca ve diğer yüksek âlemlerde rehberlik etmek üzere birlikte yola devam ederler. Dokuz çemberden oluşan bir amfi tiyatro şeklindeki Paradiso’da her daire bir gezegen tarafından temsil edilir ve bunların en yüksekte olanı sonsuzluk diyarına kadar uzanır.
Ay – Tutarsızlığı temsil eder. Kalben iyi olan ancak sözlerini tutamayanların yeridir.
Merkür – Şöhret düşkünlüğünü temsil eder. İyi işleri şan ve şöhret için yapanlar burada kalır.
Venüs –Dünyevi aşklar, maddenin cazibesine tutulanların, sevdalıların gezegeni.
Güneş –Tanrı’nın aydınlatıcı lütfunun simgesi, nihai bilgelik.
Mars –Cesaret
Jüpiter –Adalet
Satürn –Ölçü ve kısıtlama
8. cennet –İnanç, umut ve sevgi. Satürn’den gelen merdiven buraya kadar uzanır.
9. cennet –Crystalline adlı en hızlı olan küre ve maddesel (cismani) cennetlerin arasında en uzakta olanı; evvel zaman, mekân ve tabiat burada başlar.
10. cennet – Empyrean. Öz. Zaman, mekân ve maddenin ötesinde olan.
Paradiso’da ilerledikçe tasvirler daha soyut ve sembolik hale gelir. Berraklaşır, hafifleşir ve yükseldikçe mutluluk düzeyi artar. Yolcu, ruhun ebedi mutluluğuna, doğru davranarak, erdemleri uygulayarak ve ruhu arındırarak ulaşabilir. Mutluluk arayışındaki engeller, insanın hatalarından ve zayıflıklarından başka bir şey değildir. Manevi olgunluk ancak bilgi, akıl, erdemleri uygulayarak ve sevgi ile kazanılabilir.
Hepimiz doğal olarak sevgi içgüdüsüne sahibiz ve bu bize Yaratan’ın verdiği temel iradedir. Tüm yaratılanların içine doğal olarak sevmek içgüdüsü (Purgatorio XVII.91-94) yerleştirilmiştir; bu temel irade, yaratılanların, önceden belirlenmiş olan yerlerine doğru hareketini sağlar; örneğin ateşi, ateş küresine çeker; maddeyi, yeryüzünün dip merkezine doğru çeker. Fakat insanın rasyonel bir ruh olarak içgüdüsü, onu, Empyrean’daki Yaratıcı’nın “sevgi yayan akıl ışığının” kaynağına doğru çeken doğal aşk veya “temel irade”dir. (Purgatorio XVIII.49-60 ve Paradiso XXX. 40)
Dante, kutsanmış ruhları, Gerçeğ’i anlama seviyesine ulaşabilenler ve Tanrı’nın huzurunda bulunma erdemine ermişler olarak tanımlar. Onlar, sonsuza dek O’nun birliğinde olmanın mutlak mutluluk ve neşesi içinde kalacak olanlardır. Empyrean… O’na doğru her şeyin aktığı deniz –herşeyin saf ışıkla kaplı olduğu yer, varılabilecek aşamaların onuncu ve son olanıdır. Tanrı’nın bulunduğu kattır ve etrafında O’na yakın olan arşın melekleri vardır. Dante, Empyrean’a vardığında, ilahi ışığın aydınlığı altında, Beatrice’de Tanrı’nın tecellisini görür. (Paradiso XXXII. 88 -94)
Bitirirken, kulağa hoş gelen melodisi ve sadeliğiyle en sevdiğim, ve eserin en tanınmış dizelerinden biriyle yazı son bulsun :
E’n la sua voluntade è nostra pace.
Ve huzuru O’nun rızasında buluruz.
(Paradiso III. 85)
Duygu Bruce
22 Ağustos, 2019
İngilizce tercümesinden türkçeye derlenmiştir : C.H. Sisson. Oxford World Classics. Oxford University Press, 2008.