Çalgıcının Hikâyesi

 

Charles Fregér, Mevlevi

Evvel zamanda çeng çalan bir çalgıcı vardı. Bülbül onun sesini duydu mu kendinden geçerdi. Onun müziğini dinleyenlerin neşesi birse yüz olur; gönül kuşu havalanır, canın aklı şaşar da kalırdı. Öyle bir çalgıcıydı ki onun nağmelerinden eşi bulunmaz hayaller belirirdi.

Az zaman uz zaman geldi geçti, çalgıcı yaşlandı, sesi değişti, bedeni acze düştü. Kimse sesine kıymet vermez oldu. İyiden iyiye yaşlanınca kazancı kalmadı, bir parçacık azığa muhtaç oldu.

 “Yarabbi” dedi, “uzun bir ömür, tükenmez bir talih verdin; bir saman çöpü değerindeydim, lütuflar ettin bana.
Yetmiş yıldır günahlar işledim; bir gün bile rızkımı kesmedin.
Artık kirişim (
çalgı çalanın karşılığında aldığı para), kazancım yok.
Bugün sana konuğum; artık seninim, sadece senin için çeng çalacağım.”

Aldı çengini, için için yürekten çaldı, çaldı da ağladı; sonra yorgun başını çengin yanına koyup yattı.
Uykusunda ona konuşan bir ses duydu da uyandı. Baktı ki zamanın nebilerinden biri gelmiş çömelmiş yanı başına:

“Korkma” diyordu usulca çalgıcıya, “Tanrı’dan selam getirdim. Sonsuz zahmetler, sınırsız gamlar yüzünden ne haldesin diye soruyor.”

Şaşkınlıkla bakan çalgıcıya bir çıkın uzatarak  “Bu sana gönderdiği kiriş parası al harca bunu…” dedi.

[…]

Sırlara ayna kesilince, ihtiyar çalgıcının canı, ağlayıştan da kesildi gülüşten de, canı gitti de başka bir canla dirildi o. Artık denizden başka kimse tanıyamaz oldu onu. Hikâyesi varınca buraya , eteğini silkti sözden, yüzünü de perde arkasına çekti, hâlini de…

Mesnevî. Mevlânâ Celâleddin Rûmi.
Cilt I-II: 1921-2230.
Hikâyenin tamamı için : https://savantsandsages.com/tr/2016/05/02/calgicinin-hikayesi/