Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…
Fars diyarında, Hz Muhammed döneminde yaşayan bir ut çalgıcısı varmış. Günlerden bir gün Arabistan’a gitmek için Fars’tan yola çıkmış. Mekke’ye varmış, yörenin hali vakti yerinde aşiretlerine müzik çalar, geçimini sağlarmış. Yeni eğlenceler peşinde koşar, şehrin ayrıcalıklı meclislerinde, sefahat gecelerinde çalıp söylermiş. Bu kişiler Hz Muhammed’in yeminli düşmanlarıymış. Oysa çalgıcı, büyük bir şair olan ve aşiretinin gösterişli lüksünden uzak, mütevazi bir hayat süren bu peygambere karşı kalbinin derinliklerinde bir hassasiyet duyarmış. Gün olmuş devran dönmüş. Çalgıcı, ömrünün akşamında İslam dinine dönmüş. İşte sonra bunlar olmuş…
Bu tozdan dünyayı çoktan terk etmiş olan Hz Muhammed, 2. Halife Ömer’in rüyasında görünür ve halifeye der ki :
Şehrin mezarlığına git. Orada Allah dostlarından bir dost bulacaksın, kendisi çok muhtaç durumda. Gerekli parayı hilafet Hazinesinden al ve ona ver.
Ömer hemen varır mezarlığa gider. Gitmesine gider ama mezarların arasında usul usul ut çalan yaşlı bir adamdan başka kimseyi göremez. Kendi kendine söylenir :
“Şu çalgıcıdan başka in cin yok. Halkı eğlendiren bu gösterici Allah’ın dostu olur mu hiç…yanlış anladım ben.”
Ömer geri gidip gece görevlerine koyulmuşken peygamberi yeniden görür. Peygamber ona emrini hatırlatır. Ömer bu sefer itiraz eden bir zihinle rüyasında der ki :
“Ama efendim Allah dostunu göremedim ki mezarlıkta. Ut çalgıcısından başka kimse yoktu ! Onu tanıyorsun, o yaşlı müzisyen – üstelik Farslı – Mekke’nin tüm büyüklerine çalardı hani. Ve biliyoruz ki senin dininde müzik yasaktır !”
Cevap verdi Peygamber :
Kim dedi ki müzik yasaktır diye ? Yasak olan, Allah’tan uzaklaştırandır. Sen Allah dostları hakkında ne biliyorsun ki ? İnsanların kalbinden geçen hakkında ne biliyorsun ? Zannediyor musun ki sırf senin gibi dua edenler ve Müslümanlık taslayanlar Allah’a yakındır ?
İşte bunun üzerine Ömer hemen mezarlığa geri döndü ve yaşlı çalgıcıya rüyasını anlattı. Çalgıcı kederlendi ve ona uzun zamandan beri artık şölenlerde ve meclislerde çalmadığını, her gece uduyla oraya geldiğini ve Tanrı için çaldığını açıkladı. Müziğin, onun ibadeti ve azığı olduğunu söyledi. Sonra, onun iyiliği uğruna ricada bulunmak üzere mezarın ötesinden kalkıp gelen bu Peygamberi düşündü ve göz yaşları içinde O’nun sözünü özünde karşıladı. Öylece yatıştı ve oracıkta ruhunu teslim etti.
Bahis edilir ki, ut ve trompet çalan meleklerden oluşan bir koro onu yükseklerde karşılamış olup sanatını, ilahi bahçe sâkinlerinin zevki için hâlâ icra etmeye devam etmektedir.
Bu hikâye, Leili Anvar’ın derlediği Fars Bilgelerinin Hikâyeleri adlı kitaptan alıntı tercümedir.
2 comments On Çalgıcının Hikâyesi
Farslar iyi hikaye anlatırmış zaten
Katılıyorum, kaynakları zengin…