Psikolojinin mutluluk hakkında buldukları ile Mevlânâ’nın kalbi hoş tutmak için yazdıkları
Nasıl mutlu olunur?
Nerede daha mutluyuz?
Kiminle mutluyuz?
Ne zaman mutlu hissederiz?
Ölene kadar mutlu olmak için can atarız. Geçmiş, şimdi ve gelecek zaman içinde mutluluk ölçümleri, tahminleri yaparız. Kimi zaman olur mutluluk hâlimize dair genel bir sonuca varırız : biraz mutlu, bazen mutlu, az çok mutlu – fena değil, geçmişte daha mutlu, şimdi mutlu ya da gelecekte daha mutlu olmayı uman hâllere daldığımız olur… Mutlu olduğumuz zamanları hatırlar ya da olası bir gelecek mutluluğu hayal ederiz.
Çoğu zaman sahip olunanlar, istek ve beklentilerin altında kalsa da mutluluğu sahip olduklarımızla ölçeriz. Bu yüzden onu koşullu kılar – arzuların elde edilmesine göre mutlu veya mutsuz olmayı seçeriz. İnsan, kendi mutluluk denkleminde eldekiyle ötedeki arasında denge kurmayı arzularken devamlı bir müzakere halindedir.
Tanınmış Amerikalı şair Robert Frost (1874-1963), insanın mutluluk denklemini eşitlemek çabasını şöyle tarif eder :
Mutluluk, uzunluktan yoksun olanı yükseklikle telafi eder.
Filozoflar, antik Yunan’dan beri mutluluğun doğası hakkında kafa yorarken, psikologlar onun etkenlerini çözmeye çalışmakta. Nörobilim ise, beyin tarama görüntülerinde mutlu olunca ışık çakan nöron ağlarını inceleyerek mutluluk iksirini bulmanın peşinde. Elbirliğiyle insan mutluluğunun devamını sağlayacak çareleri ararlarken “ mutluluğun herkese, her boya uyan hesabı yoktur, kişi kendininkini çözümler ” inancı da hüküm sürmekte. B. Franklin, “ tıpkı güzellik gibi, mutluluk düzende saklıdır ” der. Herman Hesse mutluluk tarifinin mutlu olmayı bilmekten geçtiğini söyler. Mutlu insan, alelade küçük şeylerden zevk alabilen, doğada yürüyüş yapmak veya hoş bir müzik dinlemek gibi günlük hayatın sıradan şeylerine değer vererek mutluluğunu besleme yeteneğine sahip olan kişidir der.
Yunan felsefesinde, mutluluk için kullanılan eudaimonia – ευδαιμονία, kelimesi “ iyi ruh hali ” olarak tercüme edilir. İnsanların nasıl en iyi yaşaması gerektiği sorusuna yanıt olarak Aristoteles Etiği , mutluluk anahtarı arete – αρετή yani erdem veya mükemmelliktir der. Kişinin potansiyelini tam olarak gerçekleştirmesi olarak tanımlar. Eudaimonia ve arete birlikte insanın en yüksek iyiliğini temsil eder. Demokritos’a göre, bu yüce iyilik hâlinin kaynağı insan ruhunda yatar :
Mutluluk, sahip olunanlarda değil, ruhtadır.
Binlerce yıl sonra, Amerikalı hümanist ve şair Walt Whitman, mutluluğun ruhu hakkında ” O, hafif bir nefes gibidir, elle tutulamaz…” der. Günümüzün psikolojisi, mutluluğu, haz ilkesine dayanan somut zevklerin ötesinde tanımlar. Pozitif psikoloji üzerine yazdığı kitaplarıyla tanınan Martin Seligman, kişinin değerlerine ve amaçlarına uygun olarak yaşadığı ve insanlık yararına hizmet eden işlerde bulunduğu takdirde, mutluluğun yaşamına işleneceğini belirtir. Yaşamdaki arayışı her ne olursa olsun, kendisine er geç anlam ve mutluluk kazandırır. Hür irade sahibi bireyler olarak seçimlerimiz hayata bakış açımız, düşüncelerimiz ve benimsediğimiz tutumlar mutluluğumuzun %40’ını etkiler. Sonja Lyubomirsky ‘nin yaptığı araştırma, mutluluğu oluşturan bileşenleri şöyle ortaya çıkarıyor :
%50 genetik
%40 kasıtlı, niyetli
%10 koşullar
Her şeyde bir “hayır” bulma niyetini taşımak insanı olumlu düşüncelere sevk eder. Minnettarlığı çağıran bu tür düşünceler mutluluğu da çeker. Bu yaklaşımla davranan kişilerin daha fazla mutlu olduğu ya da mutluluklarının daha uzun süreli olduğunu belirtir bu araştırma.
Asırlar boyu bilgeler ve arifler, arzularını, hazları ve egonun baskın taleplerini dindirebilen insanın mutluluğa daha geniş yer açtığını öne sürerler.
Mevlânâ’nın 800 yıl önce yazdığı mısralar umutsuzluğa karşı durabilen böyle yüce bir mutluluğu dile getirir :
Kalbini hoş tut, erdirir sabır
Çünkü her yerde tutan aşıkların duasıdır
Mutsuzluk kalmaz geçer gider
Şüphen olmasın durmaz çarkıfelek döner.
Duygu Bruce