Ölümün eşiğinde yaşanan berraklık, farkındalık ve öteki dünyaya ait “uhrevi” duygular hakkında saygın doktorların hayret uyandıran tıbbi raporları
İnsanlar merak etmeyi sever ve bu bilimin çekirdeğidir.
-Ralph Waldo Emerson
İkinci Dünya Savaşı sırasında Avusturyalı şair ve yazar Karl Skala (1924–2006), birliğiyle beraber Rusya’ya savaşmaya gider. O ve silah arkadaşı Hannes, topçu ateşine yakalanınca bir tilki inine sığınırlar. Hannes vurulur ve orada ölür. Skala ağır yaralanır ve her ikisinin de gökyüzünde yükseldiğini ve kendilerini, aşağıdaki savaş alanına bakarken bulduğunu hisseder. Arkadaşının ölü bedeninin ağırlığını üzerinde hisseden Skala başını yukarı kaldırır ve parlak bir ışık huzmesi görür; arkadaşını tutarak ışığa doğru ilerler. Tam o sırada, yaşanan sahnede aniden bir kopma olur, Skala tekrar bedenine dönerken şiddetli acıyı da hisseder. Bu topçu ateşi Skala’yı ömür boyu sağır bırakır ve onu çok daha yardımsever bir insana dönüştürür. İçlerinden birini silah arkadaşı Hannes’e ithaf ettiği ve hepsi de ödül alan beş kitap yazar.
Günümüz tıp bilimi Skala’nın deneyimini Ölüme Yakın Deneyim (ÖYD) olarak tanımlıyor. Fizyolojik bir travma veya kalbin durması sırasında, hastanın ölümün eşiğinde olduğu durumlarda yaşanan canlı, olağan duyuların ötesinde algıya açık ancak yine de bilinçli bir deneyim.
New York Üniversitesi Langone Tıp Merkezi’nde kardiyopulmoner resüsitasyon (CPR) araştırma direktörü ve AWARE II araştırmasıyla tanınan Dr. Sam Parnia, yıllar boyunca ÖYD vakaları üzerinde çalışır. 25 büyük hastanenin seçkin doktorlarının yanı sıra ÖYD deneyimi yaşayan hastaların raporlarını inceler. “Kalbin durmasından sonra resüsitasyon ile hayata döndürülen her beş kişiden birinin, ölümün eşiğinde ve görünüşte bilinçsizken yaşadığı ölüm deneyimini berrak bir bilinçle tarif edebildiğini ” belirtir.
Ekim 2023’te tıp dergilerinde yayınlanan araştırmasının sonuçları, ölüme yakın deneyimden sonra hayatta kalanların yüzde 40’ının ölüm deneyimi sırasında tam açık bir hatırlama olmadan dahi bilincinin yerinde olduğunu ve yüzde 20’sinin de ölüm deneyimini net ve tam hatırladığını gösterir.
Parnia, yaşama dönenlerin bu deneyime dair anlattıklarını şöyle nakleder:
Hayatta kalanlar benzersiz bilinçli deneyimler yaşadıklarını bildirdi… vücuttan ayrılma algısı, olayları acı veya sıkıntı olmadan gözlemleme, başkalarına yönelik eylemleri, niyetleri ve düşünceleri de dahil olmak üzere yaşamın anlamlı bir değerlendirmesini yaptıklarını bildirdiler. Bu ölüm deneyimlerinin, halüsinasyonlardan, sanrılardan, illüzyonlardan, rüyalardan veya CPR’nin neden olduğu bilinçten farklı olduğu bulunmuştur.
1980’lerin başından bu yana ÖYD araştırmalarında, kalp krizi geçiren hastaların resüsitasyonundan sonra yapılan görüşmeler yoluyla toplanan ÖYD deneyimlerini standartlaştırmak ve karşılaştırmak için geliştirilen iki ölçeğin kullanıldığını belirtiyor. Bunlardan biri olan Greyson anketi, kalp durması sonrası hayatta kalan hastalarda en sık karşılaşılan özelliklere dayanarak hazırlanmış. Anket soruları :
o Farklılaşmış bir zaman akışını deneyimlemek
o Hızlandırılmış düşünce süreçlerini deneyimlemek
o Hayatı gözden geçirmek
o Işıkla çevrildiğini görmek/hissetmek
o Huzur ve neşe hissi
o Canlı hisler duymak
o Duyu ötesi algı
o Fiziksel bedenin dışında olma hissini deneyimlemek
o “Öbür dünyaya ait” bir ortam hissini deneyimlemek
o Mistik bir varlık duygusunu deneyimlemek
o Ölmüşleri algılamak, hissetmek
o Geri dönüşü olmayan bir nokta veya sınırı hissetmek
AWARE II araştırması, kalp durması sırasında ayrıca gizli beyin aktivitesini ölçen testleri de içerir. Klinik “ölüm” hükmüne rağmen resüsitasyon esnasında bir saate kadar gama, delta, teta, alfa ve beta dalgaları olarak adlandırılan aktif beyin dalgaları kaydedilir.
Pek çok hastanın ölüme yakın deneyim sırasında iletişimin sözsüz olduğunu anlattığını ve bazılarının bir tünelden geçerken veya tünelin sonunda bir “ışıktan varlıkla” karşılaştıklarını ekler. Bu varlık sevgi ve şefkat yayar; kişinin memnuniyetle karşılandığını hissetmesini sağlar. Yumuşak dilli bir eğitimci ya da rehber gibidir, kişiyle beraber hayatına bakar ve yaptığı hataları anlayabileceği bir şekilde hayatını gözden geçirmesini sağlar. ÖYD yaşayanların çoğunluğunun bunun ölüm ve ötesinin bir vizyonu olduğuna dair hiçbir şüphesi yok.
Çoğu kişi için yaşama geri dönmelerini sağlayan itici güç, bu vakada anlatıldığı gibi, arkada ilgilenmeleri gereken insanları bırakmış olmalarıydı:
…40’lı yaşlarımda ciddi bir araba kazası geçirdim… Üç cerrah üç saatlik bir ameliyat yaptı… Yatakta uzanmış olan bedenime bakıyordum, her iki yanımda doktorlar ve hemşireler benimle ilgileniyordu. Parlak ışıklı bir tünelden, bir uçaktan bakıyormuş gibi pembeye çalan bulutların üzerinde süzülüyordum. Ama her ne kadar huzurlu ve keyifli olsa da çocuklarımı hatırladım ve onlara ulaşmak için paniğe kapıldım… Sonra bedenime döndüğümde hemşirelerden birinin “O çok yakındı, neredeyse… ” dediğini duydum.
Sam Parnia, deneyimli bir kardiyolog olan Dr. Richard Mansfield‘ın raporunu aktarır:
Bu deneyimler hakkında pek bir şey bilmiyorum ama başıma gelen ve beni gerçekten şaşkınlığa uğratan bir vakayı anlatabilirim.
Bir gece nöbetçiydim, bir kalp krizi çağrısı geldi ve ekiple birlikte koştum. Hasta 32 yaşında bir erkekti. Geldiğimde nabzı yoktu, nefes almıyordu ve asistoldeydi (düz çizgide). Ona resüsitasyon yapmaya devam ettik. Düzenli olarak üç dakikalık göğüs kompresyonları yapıyorduk. Ayrıca oksijen, adrenalin ve atropin alıyordu. Buna rağmen düz çizgide kaldı. Yarım saatten fazla devam ettikten sonra umudumuzu kaybetmeye başladık. Genç olduğu için devam etmeye karar verdik ama sonunda kazanamayacağımız ortaya çıktı ve ortak kararla bırakmaya karara verdik. Durmadan önce monitörün ve bağlantıların çalıştığını ve hastanın nabzının atmadığını bir kez daha kontrol ettim. Daha sonra maalesef öldüğünü kabul ettik. Yaşı genç olduğu için hepimiz çok üzüldük. Hemşireler hastayı, ailenin gelişine hazırlamaya başladı. Dışarı çıktım, ve tıbbi kayıtları yazmaya başladım. Yazarken ona kaç şişe adrenalin verdiğimizi tam olarak hatırlayamadığımı fark ettim ve yaklaşık 15 dakika sonra bunu kontrol etmek için odaya geri döndüm. Oradayken hastaya baktım ve onun bıraktığım kadar mavimsi olmadığını fark ettim. Kesinlikle daha pembe görünüyordu. Biraz tereddüt ederek yanına gittim ve kasıklarından nabzını kontrol ettim. İnanamadım! Nabzı atıyordu! Nasıl olduğunu anlayamadım ama kesinlikle nabzı vardı. Resüsitasyon işlemini yeniden başlatmak için kriz ekibini geri çağırdık. Sonunda stabil hale getirmeyi başardık ve yoğun bakım ünitesine naklettik.
Yaklaşık bir hafta sonra koğuşa geri geldi. Şaşırtıcı bir şekilde, sadece tamamen iyileşmekle kalmadı, aynı zamanda herhangi bir beyin hasarı da yaşamadı. Oysa herkes onun beyin hasarına uğrayacağından emindi, hem uzun süreli resüsitasyona maruz kalmış, hem 15 dakika boyunca oksijen verilmemişti.
Bana her şeyi yukarıdan izlediğini söyledi ve tüm olup biteni, benim odaya geri gidişimi nabzına tekrar bakışımı, tüm detayları doğru sırasıyla biliyordu. Bu imkansızdı ! Bugüne kadar kimseye bunu söylemedim çünkü açıklayamıyorum…
Hazırladığı kalp durması-resüsitasyon yönetimi kılavuzlarının dünya çapında standart uygulama olarak kabul edildiği tanınmış kardiyoloji profesörü Dr. Douglas Chamberlain, bir hastayla olan deneyimini anlatır. O dönemde askeri doktor olarak çalışmaktadır. Bir gün koğuştaki bir hastaya damla yazdıktan sonra kliniğe gider. Başhemşire onu aceleyle koğuşa geri çağırır :
Geldiğimde hastanın nabzı yoktu, ben de resüsitasyona başladım. O zamanlar teknikler daha ilkeldi ama ben sebat ettim ve sonunda hastanın kalbi yeniden çalışana kadar devam ettim. Adam tamamen iyileşti ve canlandırma işlemi sırasında tavandan benim onun üzerinde çalışmamı izlediğini anlatmaya başladı.
Ayrıca bana nankör görünmek istemese de geri dönmeyi gerçekten istemediğini söyledi ! Daha sonra damla üreticisinin kontamine ürünler verdiğini ve bu durumun onun kalp krizine yol açtığını keşfettik.
Bir süre sonra Dr. Parnia, akut hastalarla çalışan bir doktorun bildirdiği çok ilginç bir vakayla karşılaşır. Amerikalı bir doktor olan Joan La Rovere, Harvard Tıp Fakültesi’nde pediatri eğitimi almış ve saygın Great Ormond Street Çocuk Hastanesi yoğun bakım ünitesinde çalışmıştı. Sam Parnia’ya birkaç yıl önce baktığı bir çocuktan bahseder :
O zamanlar daha küçük çevre hastanelere giden ve özel tedavi için Great Ormond Street Hastanesi’nde olması gereken hasta çocukları toplayan bir ekibin parçasıydım. Bir akşam ekibin geri kalanıyla birlikte, ciddi böbrek yetmezliği olan 9 yaşındaki bir çocuğu almak için Londra’dan yaklaşık 20 mil uzaklıktaki Kent’teki bir hastaneye gitmiştim. Çok hastaydı ve yoğun bakım ünitesinde tedavi görmesi için acil olarak hastanemize nakledilmesi gerekiyordu.
Ambulans yolculuğu sırasında trafiğin yoğun olduğu saatlerde sıkışıp kaldık. Acil durum ışıkları açık, sirenleri çalarak olabildiğince hızlı gitmemize rağmen yeterince hızlı gidemedik. Kızın durumu kötüleşti ve aniden kalbi durdu ve kalp krizi geçirdi. Onu hemen ambulansta hayata döndürmeye başladık ama trafik gerçekten de yardımcı olmuyordu. Tekrar tekrar denedik ama kalbini tekrar çalıştıramadık.
Sonunda hemşirelerden biri şöyle dedi: “Bakın, o öldü – neden ana yoldan çıkıp yerel bir hastaneye gidip onun öldüğünü bildirmiyoruz? ”
İçimden bir ses, onu gerçekten kaybetmişiz gibi görünse de devam etmemiz gerektiğini söylüyordu.
“Hayır, canlandırma işlemine devam edeceğiz” dedim. “Eğer öldüğü beyan edilecekse Great Ormond Caddesi’nde olacak, başka hiç bir yerde olmayacak.”
Bu yüzden canlandırma işlemine devam ettik. Pek umudum yoktu ama içimden bir ses canlandırma sırasında onunla konuşmaya başlamamı söyledi. Nedenini bilmiyorum ama bana hiçbir anlam ifade etmese de bunu yaptım. Yine de onu teselli etmeye devam ettim ve endişelenmemesini, iyileşeceğini söyledim.
Great Ormond Caddesi’ne vardığımızda mucizevi bir şekilde kalbini yeniden başlattık. Durumu hâlâ çok kritik ve istikrarsız olsa da, kalbini yeniden çalıştırmayı başardığımız ve en azından Great Ormond Caddesi’ne vardığımız için memnundum.
O zamanlar işim diğer hastanelerden hasta toplamak olduğundan hastaneye getirdikten sonra ona hiç bakmadım ama hemşirelerden onun giderek iyileştiğini ve sonunda evine taburcu edildiğini duydum.
Aylar sonra bir gün, kendisine bakan herkesi görmek için hastaneye geri dönmüş. Ziyareti sırasında hemşirelerden birine “Ambulansta bana bakan ve yolculuk boyunca benimle konuşan Amerikalı doktor nerede?” diye sormuş. Her şeyi yukarıdan izlemiş ve tüm detayları hatırlamıştı. Bunu duyduğumda çok şaşırdım çünkü yolculuk boyunca beni hiç görmemişti. Çok hastaydı ve yaşam destek makinesine bağlıydı…
ÖYD’den sağ kurtulan hastalar bu deneyimi tüm ayrıntılarıyla hatırladılar ve kişiliklerindeki büyük dönüşümü anlattılar. Bu durum, özellikle ışıktan varlıkla karşılaşmış olanlar için geçerliydi. Ölüm korkusunu yitirdiklerini, daha az materyalist ve daha fedâkâr olduklarını anlattılar. Birçoğu başkalarına yardım edecek faaliyetlere daha fazla katıldı.
Ölümün eşiğindeki bilinç hâlini inceleyen ÖYD araştırması, insan bilincinin gizemini çözmeyi amaçlıyor ve ölümden sonraki yaşamın varlığına ilişkin daha geniş soruları araştırmaya devam ediyor.
Duygu Bruce