Hacı Bektaş Veli’nin sırlı hikâyesi bu, başı sonu olmayan bir zaman içinde geçen. Sır gelip sır gitmiş… gerçek yüzünü tam anlamıyla gören bilen olmamış. Hikâye edilir ki yaşadığı Horasan’da yanmakta olan bir ocaktan aldığı ucu tutuşmuş çırayı Rum diyarına doğru atar. Çıranın toprağa düştüğü yer, ona vahiy olunan ilahi buyrukla gideceği yeri gösterir. “ Ya Bektaş her kande (her nereye) bu köseği (çıra) düşer ise, senin yerin anda olsa gerektir! ” Köseğinin düştüğü yerden kendisine sanki haber ulaşmış gibi bir ses erişir de kulağına der : Suluca Karahöyüğü sana yurt verdik. Aynık burda eğlenme, Ruma revan ol yürü ! Bu …
Etiket: Anadolu
Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi, Ey suyun sesinden anlıyan bağlar, Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi. “Göynünü Şirin’in aşkı sarınca Yol almış hayatın ufuklarınca, O hızla dağları Ferhat yarınca Başlamış akmağa çoban çeşmesi…” O zaman başından aşkındı derdi, Mermeri oyardı, taşı delerdi. Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi. Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi. Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu, Kerem’in sazına cevap veren bu, Kuruyan gözlere yaş gönderen bu… Sızmadı toprağa çoban çeşmesi. Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda, Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda, Ateşten kızaran bir gül ararda, Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi, Ne şair yas …
Lokman Hekim, Anadolu inanışına göre bütün hekimlerin pîri imiş. Bin bir çeşit çiçeğin, otun özelliklerini tanır, ilaçlar yapar, dertlere deva bulurmuş. Bir yerde durmaz, hep dolaşır, gittiği yerlerdeki insanlara bilgisiyle yarar sağlar, şifa getirirmiş. Rivayete göre günlerden bir gün Çukurova’ya varmış ve ovanın bereketine, güzelliğine hayran kalmış. Çevredeki bütün hastaları iyileştirmeye başlamış. Gel zaman git zaman dere tepe düz gitmiş, adım adım dolaşmış, her yandaki otları bir bir incelemiş ama aslında ölümsüzlük ilacına mâyi olacak otu arar dururmuş. Bir gece dolaşmaktan yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın altında uyuyakalmış. Uykusunda bir ses duymuş: “Ey Lokman, artık araman bitsin, ben ölümsüz …
Canım İzmir! Nasıl da güzelsin bir bilsen, nasıl da güzelsin!.. Eski İzmir’i ve Ege’yi anlatan en güzel kaynaklardan biri. Yunanlı kadın yazar Dido Sotiriyu’nun yazdığı, gerçek olayları çocuk gözüyle ve içtenliği ile anlatan; insanca hislerin, dostlukların özlemle anıldığı etkileyici dili ile bir solukta okunan bir kitap. 1982 Abdi İpekçi Türk-Yunan dostluk ödülünü almış. Babam sabun yapımcısıydı. Çocukluk yıllarımda ailemle birlikte doğduğum Aydın ilinde yaşadım. O yılların anıları belleğimden silinmiyordu. Babamın arkadaşı Talat Beyler, sokakta oynadığım Rum ve Türk çocukları bugün bile aklımda. Yaşadığım günlerin, duyduğum gerçek olayların o kadar etkisi ve büyüsü altında kalmışım ki bu konuda kitap yazma arzusu …
Sümbül Efendi, İstanbul Kocamustafapaşa’daki tekkesinde çevresini saran dervişlerle birlikte yaşamını sürdürürmüş. Ömrünün sonuna yakaştığını hissettiği vakit Halveti geleneğine uygun biçimde kendisine kimin halef olacağını düşünmeye koyulmuş. Günlerden bir gün dervişler şeyhlerini huzurunda otururken Sümbül Efendi “ A dervişler, ” demiş, “ Hak rahmetinin tecellisi, İstanbul’un taşından toprağından renk renk türlü türlü çiçekler fışkırıyor. Hepiniz bir tane getirseniz gözümüz gönlümüz açılacak.” Dervişler, ilk defa şeyhlerinin kendilerinden bir şey istediğini görüyorlardı. Hem sevindiler hem telaşlandılar. Sohbet sonlanıp şeyh halvete çekilince herkes bağlara bahçelere dağıldı. Kucak kucak, demet demet çiçek topladılar. Ertesi gün Kocamustafapaşa dergâhı bir çiçek meşherine dönmüştü. Sadece derviş Merkez Efendi’nin …
Hakk’ı arar isen kalbinde ara Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir. Yunus Emre için Aşk ceylandır, akan ırmaktır, buğday tanesidir, çiçektir, bülbüldür. Her yerde, her yaratılan O’nu över, zikreder. Bu nice aşktır… Sen burda garip mi geldin Niçin ağlarsın bülbül hey Karlı dağları mi aştın Derin ırmaklar mı geçtin Yarinden ayrı mı düştün Niçin ağlarsın bülbül hey Uykudan gözüm uyandı Uyandı kana boyandı Yandı şol yüreğim yandı Niçin ağlarsın bülbül hey… Yunus Emre Divanı, s.111
Social Profiles