Nadir Minyatürlerde Rumi’nin Hayatı

Minyatür sanatçısı Nusret Çolpan (1952-2008)


Dinle neyden nasıl şikayet eder ayrılıklardan

Der, ayrı kaldığımdan beri sazlıktan, bu feryâdım
Sebep oldu kederine kadının erkeğin, ağıtım.

 

En çok okunan şairlerden birisi olan Mevlânâ  Jalal-e-din Mohammad Rumi (1207-1273), bilgeliği ve mistik öğretileriyle Sufi inanışın Anadolu’da yayılıp yerleşmesine sebep olur. Moğol işgali sırasında doğduğu  Belh kentinden ayrılıp Konya’ya yerleştikten kısa bir süre sonra Anadolu arifleri ve dervişleri, onun manevi ve entelektüel bilgilerinden yararlanmak için çevresinde toplanırlar. Manevi yaşam, dervişlerin günlük maddi yaşantısı ile iç içe sürerken; ruhani müzik ve dans, meclislerin ayrılmaz parçası olur. Rumi ’nin çevresindekiler ve müridleri, kendisine ustamız, Mevlâ’mız, efendimiz anlamına gelen “Mevlânâ ” adı ile hitap etmeye başlarlar.

Bu döneme ait elde kalan tek görsel kaynağın yarısı folyolar halinde Topkapı Sarayında diğer yarısı da New York Morgan Kütüphanesi’nde bulunmakta. Rumi’nin oğlu Sultan Veled’in rızası ile Bağdatlı Aflâki’nin 1360 yılında kaleme aldığı eser, Rumi ve Şems’in hayatından hikâyeleri, mucizeleri ve öğretilerini kapsayan, o dönemin minyatürleri ile resmedildiği eşsiz bir kaynak kitap olur. İki yüz yıl sonra, Sultan III. Murad ‘ın emriyle bu kitabın tercümesi yapılır. İşte bugün Topkapı ve Morgan Kütüphanesinde bulunun toplamda yaklaşık elli folyo olan, Tarjuma-i Thawâqib-i Manâqıb (Sevâkıb-ı Menâkıb, Efsanenin Yıldızları) adlı bu tercümesi ve içinde yer alan minyatürleridir.

 

Rumi birkaç müridi arasında dans ederken

Rumi’nin “Hakikat” arayışı ve “Birlik” e kavuşmasında dönüm noktası, yolu Konya’dan geçen derviş Şems-i Tebrizi ile karşılaşmasıdır. “Güneş” anlamına gelen Şems, Rumi’nin ruhani rehberi olur; ona, manevi keşiflerinde ilerleyerek nihayetinde ilahi aşk aşamasına ulaşabileceği yolu gösterir. Şems’in ışık tuttuğu bu yolda Rumi’nin gönül gözü açılır ve Şems’in zatında yansıyan İlahi ‘yi görür. Tanrı’nın tecellisine duyduğu aşk ile maneviyat yolunda” aşk” mertebesine ilerler.

Hakikat olanı görmekle ilgili şöyle der Rumi:

İki gözümüz apaçık neyi görürse onu toplar getirir göz önüne
Oysa ki yetmiş kat vardır gönül gözünü açmak için görmeye

Kahverengi üstlük giymiş Şems ile yeşil giyinmiş olan Rumi avludaki havuz başında durmuş suya düşen güneşe bakarak, kimin neyi yansıttığı hakkında konuşmaktalar.

İlahi aşkı arayan, onu kitaplarda, şeriat kanunlarında bulamaz; yürekten arayan kişi ruhen hazır olduğu vakit aşk onu bulur der :

Felsefi tezler üzerinde aşk yazılamaz, aşk ancak kaynaktan fışkırırcasına çıkar gelir.

Aşkın yolunu bulması ve ortaya çıkması için ise :

Göreviniz aşkı aramak değil, içinizde onun girmesine izin vermeyecek şekilde inşa ettiğiniz tüm engelleri kaldırmaktır

Aşkın gelmesi için insanın gönlünde aşka yer açması gerekir ve bu, ancak egonun kurduğu duvarları kaldırmakla, ördüğümüz bağlardan sıyrılmakla  mümkün olur :

Tutuştur hayatını, ver ateşe.
Bak var mı ateşini körükleyecek kimse,
Varsa eğer, onları ara bul sen kendine.

Şems’in esrarengiz gidişinden sonra Rumi, Fars dilinin ahenkli nağmelerini kafiyelerle ustalıkla birleştirerek okuyana  müzik gibi gelen ve ruhuna işleyen derin anlamlarla dolu 25 700 beyitten oluşan muhteşem Mesnevi’sini yazmaya başlar. Zengin alegoriler, hikâyeler, dersler, mucizeler, manevi seyir  ve mistik öğretilerle dolu bu külliyat, ufuk açan değerli bir kaynak olarak, sekiz yüz yıl geçmesine rağmen güncelliğinden bir şey kaybetmeden doğuda da batıda okunmaya devam eder. Rumi’ye göre, yaşadığı ruhani deneyimleri söze geçirebilecek tek dil şiir dilidir; Şems’in aniden ses bulan ve parlak ışık huzmeleri saçan sözlerini yakalayabilecek dil olarak görür şiiri.

6 ciltlik Mesnevi’ye ilham olan kaynağını şu beyitlerle ifade eder :

Senin ışığında öğreniyorum nasıl sevilir
Senin güzelliğinde öğreniyorum şiir nasıl yazılır
Göğsümde dans ettiğini görmüyor kimse
Oysa ben görüyorum bazen
O görünendir bana, bu sanatı veren

Rumi’nin günlük hayatındaki mucizelerine tanık olan yakınlarının anlattıklarından günümüze gelenler vardır. Bunlardan  birkaçı :

 

 

 

Köpeklerin pek rağbet görmediği bir yer ve zamanda, Rumi, bir çarşı avlusunda yaptığı konuşmayı dinleyen köpekleri dikkat ve anlayışları için över. Köpeklere ve orada bulunan kişilere seslenerek, bu köpeklerin Roma İmparatoru Decius döneminde İsa’ya olan inançları nedeniyle saklanan  Yedi Uyuyanlar ‘ın  koruyuculuğunu yapan Qitmir adlı köpeğin akrabası olduklarını söyler.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Rumi, birkaç öğrencisi ile birlikte babası Baha’u-‘Din Veled Sultan’ın türbesinde iken kasabın elinden kaçan inek Rumi ’ye koşup sığınmak ister ve Rumi ’nin ayakları önünde başını yere koyarak yatar. Bunun üzerine Rumi, kasaptan ineği azat etmesini ister ve kasap kabul eder. O günden sonra cıvarda ineği bir daha gören olmaz.

 

 

 

 

 

 

Şems’in gidişinin üzerinden 30 yıl geçer ve Mesnevi tamamlanır. Rumi ‘nin bu dünyadan gidiş vakti, Aşk ‘ına, Birlik’e yeniden kavuşma vakti gelmiştir.

Rumi’nin cenazesi

Ayrılık günü her dinden, her çevreden müritleri ve yakınları Rumi’nin cenazesi etrafında toplanırlar; bu büyük mistik ve şairin vuslata erişi semayla, müziklerle, şiirlerle kutlanır.

Kalbini hoş tut, erdirir sabır
Çünkü her yerde tutan Aşıkların duasıdır
Mutsuzluk kalmaz geçer gider
Şüphen olmasın durmaz çarkıfelek döner.

Duygu Bruce

 

 

Kaynak : 

Bu yazıdaki tüm minyatürler, Nusret Çolpan’ınki hariç,  Morgan Kütüphanesi New York’ta bulunmaktadır.

https://www.themorgan.org/collection/treasures-of-islamic-manuscript-painting

Şiirler : Reynold A. Nicholson Mesnevi çevirisi 2007, Rumi’nin 800. yılı özel baskısından alınmıştır.

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.