Dayanıklılık ve travma konusundaki çalışmaları ile tanınan nöropsikiyatrist Boris Cyrulnik, “yeniden düşünmek ve medeniyeti değiştirmek zorundayız” diyor.
Kültürümüz pusulayı kaybetti, göz ucuyla ilerliyoruz, olaylar tarafından savrulup itiliyoruz […] Yeni bir yön seçmeliyiz çünkü insanın doğanın üstünde olmadığını, doğanın içinde olduğunu anladık. Fiziksel, psikolojik ve ruhsal olarak, bulunduğumuz doğal alanımızda, düşündüğümüzden çok daha fazla yontulmuş durumdayız.
Son kitabı Ruhlar ve Mevsimler’ de ruhu iyileştirmeye odaklanıyor ve ruhun içinde bulunduğu “psikolojik ekoloji” nin tedavide çok önemli bie etken olduğuna olarak dikkat çekiyor :
İyilik ve mutluluk arayışında, kültürümüz, uzun yıllar boyu bizi doğanın üstünde olduğumuza ve insanın doğaya hükmetmesi gerektiğine inandırdı. Bütün dinlerin kutsal metinlerinde yazdığı gibi: insan hayvanlara hükmetmeli, kadınlara, çocuklara ve zayıf erkeklere hükmetmelidir. Kendimizi ve bin yıllık kalkınma modelimizi bu temsilî modeli akılda tutarak oluşturduk …
Dünyaya geldiğimiz günden beri, insan hâlimizle iki özelliği mükemmelleştirdik : araç, alet (teknoloji) ve kelime (hikâyeler, felsefe).
Sonuç olarak medeniyetin çok ileri gittiğini, çok fazla tükettiğimizi ve tüketimin virüsü yarattığını belirtir. “Eskisinden çok daha hızlı hareket ediyoruz; nitekim virüsü taşıyan uçaklardı. Önceleri teknelerdi. Teknelerden önce, daha az hızlı gitse de develerdi. Geliştirilen kültürel modelimiz ile virüsü yaptık ve taşıdık,” der. Başarılarımızın yani baş döndürücü teknolojik ilerleme ve söz kullanma ustalığı ile kurup büyüttüğümüz sanal mutluluk cennetlerinde aslında nelere yakalandığımızı anlatır :
Zaferlerimizin kurbanlarıyız.
O kadar ileri gittik ki, doğanın basit bir parçası olduğumuzu, doğaya bağlı olduğumuzu ve doğaya zarar verirsek onunla birlikte zarar göreceğimizi unuttuk. Çevremize, psikolojik ekolojiye zarar veren “Mutluluk yarışına” yakalandık. Bu yarış bizi zaten çok mutsuz ediyordu ve her şeyden önce bizi mevcut felakete götürdü. Şimdi başkalarını, cezadan muaf bir şekilde ezemeyeceğimizi anlıyoruz. Bütüne saygı duymalıyız ki bu bütünde tuttuğumuz yerde biz kendimiz mutlu olalım.
Yoksa dünyevi bir cennette yaşamak mutlak bir mutluluk garantisi değildir.
Bizi insanlar olarak mutlu eden şey iyi ve huzurlu olma hâlidir, talihsizliğe karşı zafer kazanmaktır. Bu yüzden gençler, zorluklara rağmen deneyim yaşamak için farklılaşıyor, STK’larda çalışıyorlar, dağlara gidiyorlar … Ve haklılar çünkü geri döndüklerinde öz-saygılarını kazanmış, kendinden emin olarak dönüyorlar. Başkalarının mutsuz olduğunu anlıyorlar. Daha ilişkisel olur, empatilerini geliştirir, başkalarına saygı duyar olurlar ve böylece birlikte yaşama sanatını geliştirirler.
Ancak ne pahasına olursa olsun mutluluk aradığımızda kendimizi mutsuz ederiz çünkü bu süreç genellikle ne pahasına olursa olsun tüketimi içerir. Bu mutluluk arayışı hayata anlam veremez. Bir zamanlar hayatta kalmak için bir uyarlanan egemen olma koşulu, bugün yalnızca mutsuzluk üretmekte.
Biz böyle mutluluk peşinde giderken, Çoban Yıldızı, bizi başka yeni bir yöne, Dünya’nın birliğine ve hayat canlılığını koruyabilmiş bir dünyaya götürecek olan yöne doğru ilerlememizi işaret ederek bize göz kırpar.
Duygu Bruce
Boris Cyrulnik ile 3 Mart 2021’de France Inter’de yapılan bir röportajdan alınmıştır.