Hakikat öyle karartılmış ki aşkla peşine düşmezsek onu hiç tanıyamayacağız !
—Blaise Pascal
Walter Lippmann (1889-1974), bundan elli yıl önce Kamuoyu adlı kitabında, dış etkilere, bilgi manipülasyonlarına karşı giderek yatkınlaşan, kandırılmaya ve kendini kandırmaya eğilimli toplumlar oluştuğunu yazar :
Çevremizle etkileşimler, medya, sosyal ve profesyonel ağlarımız büyük ölçüde tercih ve seçimlerimizi tanımlarken, bir yandan dikkatimizi çeler bir yandan da bilinçli veya bilinçdışı olarak değerlerimizi ve önceliklerimizi değişime uğratır.
Toplumsal boyutta politik, sosyal ve maddi amaçlara hizmet edecek şekilde bir “kamuoyu” nun yaratıldığına, ortak çıkarları olan bir “grup zihni” nin sistematik olarak geliştirildiğine dikkat çeker. Gözlemleri ve yazdıkları, kendi dönemi için çok cesurdur. İleride toplumları bekleyen internet çağıyla beraber gelecek olan sınırsız bilgiye erişimden sosyal medyanın hâkimiyetine kadar değişen zihniyet ve hayat biçimlerini öngörür.
İnsanın bilincine tesir etmekte kullanılan güçlü araçlar — medya içerik yönetimi, yapay zekâ (uygulamalar, mobil cihazlar, gündelik kullanılan her tür iletişim araçları) ve ileri nörobilim bilgisine dayalı metodlar — bireyin algılama, düşünme, seçim yapma ve karar verme süreçlerine müdahale ederken; gerçeği kavrayışını da bulanıklaştırmakta ve gerçek ile hayali olan arasındaki ayırımı ortadan kaldırmakta. Gündelik hayatta tekrarlayan bu etkilere maruz kaldıkça gerçeği gözden kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya oluruz. Üstelik kimi zaman bunun farkında dahi olmayız. Dünyayı ve olan biteni bu kısıtlı çerçevede anlamlandırmaya kendimizi alıştırırken gerçekle olan kırılgan ilişkimiz zayıflayabilir, hatta insani değerlerimizi, erdem bildiklerimizi dahi dış faktörlere ve sosyal etkilere göre ayarlar hale gelebiliriz. Toplumsal yaşamdaki davranış biçimleri ve öncelikler değişirken hayata biçilen anlam ve kimlikler de kaçınılmaz değişime uğrar.
Gerçeğin nasıl göz ardı edilebildiği hakkında Nobel ödüllü psikolog Daniel Kahneman şöyle der :
İnsanların inanmayı seçtikleri gerçeğe duydukları güven, kanıtın kalitesiyle orantılı olmayabilir. Hatta hiç kanıt olmayabilir ve dahası tersini gösteren kanıtlar var olabilir. Buna rağmen kişi yanılsamada kalmayı sürdürür çünkü insan zihni tutarlılık kurmayı, alışkanlıklarını sever. Hikâyeyi bu isteğine göre inşa eder. Özellikle de egomuz ile uyumlu bir hikâyenin rahatı karşılığında gerçeği gözardında bırakır veya tamamen gözden çıkarabiliriz.
Yirminci yüzyılın dikkate değer düşünürü ve yargıçlık görevini yapan Ostad Elahi (1895-1974), günümüz toplumunda yaşayan insanın ruh hâlini, yaşamını sürdürmek için vahşi ormandan geçmek zorunda olan birinin hâline benzetir ve bu ormandan sağ salim aklı başında geçebilmeyi gerçek bir mucize olarak tanımlar:
Bugünün toplumu içinde yaşamak ve diğerlerinden etkilenmek yerine onları etkilemek – işte bu gerçek bir başarıdır !
İnsanın bunu nasıl yapabileceğine dair Ostad Elahi, manevi alandaki yıllar süren çalışmalarına ve kendi deneyimlerine dayanarak şöyle ışık tutar :
Önemli olan bu vahşi ormanda yaşarken gerçek hedefi akılda tutmaya çalışmaktır : Hemcinslerine kendine davranılmasını istediği gibi davranan, maddi bağların ve zorunlulukların ötesinde manevi boyutunu da dikkate alarak ruhunu besleyen, onuruna yakışan biçimde yaşayan ve örnek teşkil eden bir insan olmaktır esas hedef.
Görünenin ardındaki asıl gerçeği vazgeçmeden aşkla aramak; eğri ile doğruyu, nerede ne yapması gerektiğini ayırt edebilecek akl-ı selimi geliştirmek; ancak gerçek insani değerleri uygulayarak mümkün olur. Yolculuğun ve çevrenin olumsuz koşullarına, güçlüklerine rağmen kendi hakkını ve benliğini korumayı elden bırakmadan bu görevi yerine getirebilen insan hayat dersini başarmış, ormanı geçmiş makbul insan olmuştur.
Ostad Elahi’nin düşüncesinde, bunu başarmış kişi ihtimal azınlıkta kalacak, toplumda rağbet gören gruplara mensup olmayacak, çok tanınmayacak, kararınca yaşayacak, ama en önemlisi vicdanına uymuş olmanın iç huzuru ve haysiyetiyle yaşayacak olandır.
Tanınmış filozof Kierkegaard’ın dediği gibi: “Gerçek azınlığa aittir … çoğunluğun gücü ise yanılsamadır.” Bu yanılsamadan sıyrılıp “gerçek” uğruna tekil kalmayı göze almak ve vicdanına uymak büyük cesaret ve azim ister.
Duygu Bruce
2 comments On Vahşi Ormandan Geçen Yol
Konuyu objektif bakış açısıyla açık ve anlaşılır olarak ifade edişinizi çok beğeniyorum. Emeğinize sağlık
Gözden kaçırmışım yorumunuzu, biraz geç de olsa çok teşekkürler….beğenmenize sevindim.