New York’ta NYU Langone Tıp Merkezi’nde dünyanın ilk kritik bakım ve resüsitasyon (hayata döndürme) araştırma laboratuvarının yönetici doktoru ve kardiyopulmoner Sam Parnia, “Öldüğünüzde aslında ölü olduğunuzu bilirsiniz çünkü bilinciniz var olmaya devam eder…” diyor. AWARE araştırması ile tanınan laboratuvarı, Ölüme Yakın Deneyimi (NDE) olan, yani klinik anlamda kalbi durarak ölmüş olan, sonrasında resüsitasyonla hayata döndürülen yüzlerce insan üzerinde çalışıyor. Gerçekleşen ölüm ile hayata geri dönüş arasındaki zaman aşımı, durumdan duruma farklılık göstererek birkaç saniyeden 20 dakikanın üzerine kadar sürebildiği belirtilmekte.
Tıp dünyasında “Öldüğümüzde ne olur?” sorusunun öncü araştırmacılarından Dr. Raymond Moody, ölüp dirilen insanların ölümden sonraki yaşama dair anlatımlarını 1975 yılında Life After Life adlı çok satan kitabında yayınlar. Ardından seçkin Hollandalı kardiyolog ve NDE araştırmacısı Pim van Lommel, yüzlerce kalp hastasını inceledikten sonra, Yaşamın Ötesinde Bilinç adlı kitabında, insan benliğinin yaşamaya devam ettiği, ölümün yaşamın sonu değil, bir bilinç durumundan diğerine geçiş olduğunu yazar. Hastalarından birini şöyle anlatır:
Hasta hayata döndükten sonra, kendisinin takma dişlerini aramakta olan hemşireye onları nerede bulacağını söyler çünkü hemşire hastanın entübasyon için onları çıkarmış idi. Hasta, ölü halde olmasına rağmen, doktorların kendisini hayata döndürme endişesi içinde resüsitasyon uygularken hemşirenin telaşla onu nereye koyduğunu görmüştü. (Pim van Lommel ve diğerleri, 2001)
Ölüm sırasında, benliğin-ruhun bedenden çıktığını farklı bir bilinç halinde başka bir âlemde gezindiği ve hayata geri getirildiği takdirde yaşadığı deneyimlerin silinmez olduğu ve kişi üzerinde derin bir iz bıraktığını belirtilmekte. Bu konu üzerinde çalışan doktorlar “yaşanan bu deneyimlere ilişkin hatıralar hiçbir zaman kaybolmaz, berraklığını korur, yıllar boyunca değişikliğe uğramadan her ayrıntısıyla kesin olarak hatırlanır ve kişinin varlığına işlenerek onun hayata bakış açısını etkiler” derler.
Van Lommel’in bu konuda anlattıklarını aşağıda izleyebilirsiniz:
Ameliyat masasında ölen veya acilen CPR ünitelerine getirilen hastaların bir kısmı, doktorlar onları kurtarmaya çalışırken sahneyi yukarıdan izlediğini bildirdiler ve klinik olarak ölü oldukları sırada odada meydana gelen olayları ve resüsitasyonu tüm ayrıntılarıyla anlatırlar. Kalp atışlarını ve beyin dalgalarını gösteren çizgi ölü konumda kıpırdamadan dümdüz olsa dahi algı, hafıza ve düşünce süreçleri çalışmaya devam eder.
Başka bir örnekte, yaşlı ve kör bir kadın hastanede kaldığı sürede kalp krizi geçirir, kalbi durur. Van Lommel, onun hayata döndürüldüğünde anlattıklarını kaydeden raporu nakleder :
Vücudundan çıktı ve pencerenin yanında durdu, doktorların göğsüne yumruk atmasını ve ciğerlerine hava pompalamasını izledi. Bu sırada doktorunun cebinden bir kalem düştü ve benliğinin-ruhunun olduğu pencerenin yanına yuvarlandı. Doktor gitti, kalemi aldı ve cebine geri koydu. Bir süre sonra onu hayata döndürmeyi başardılar. Birkaç gün sonra canlandırma odasında gördüklerini doktora anlattı. Doktoru, yatıştırıcı sesle “Hayır,” dedi. “Muhtemelen anoksi [beyindeki oksijen eksikliği] yüzünden halüsinasyon görüyordunuz. Bu durum, kalp atışları durduğunda olabilir.”
“Ama kaleminin pencereye yuvarlandığını gördüm,” diye yanıtlar yaşlı kadın. Sonra kalemin detaylarını ve odada olanları anlatır oysa yıllardır kördü. Sarsılan kardiyolog, hastanın söylediği her şeyin kesin biçimde doğru olduğunu onaylar.
Kişilerin ölüm deneyimleri çarpıcı bir şekilde benzer özelliklere sahiptir: Bedeni terk ettiklerinde önce havada yükselir ve ölüm yerindeki her ayrıntıyı görebilirler, sonra ileriye doğru bir hareketle bilinmeyen bir diyara doğru süzülürler… Sıcak ve davetkar bir ışık onları kendine doğru cezbeder. Kimi zaman bir tünelden geçerler, onları ölen yakınlarının şeklen hafif, ince görünümde olan imajları onları karşılar ya da yardımsever, şefkatli bir rehber eşliğinde seyirlerine devam ederler. İletişim için artık sözel dil kullanılmaz, onun yerine düşünce yoluyla iletişim devreye girer. Geçmiş yaşamlarının tüm ayrıntılarını görürler, adeta bir film şeridi gibi canlı olarak gözlerinin önünden geçer. Fiziksel acılardan kurtulmuş, derin bir huzur ve sevgi duygularıyla dolu bir şekilde, hayatlarını gözden geçirirler, sanki gerçek zamanda geçiyormuş gibi başkalarına karşı yaptıkları eylemleri ve niyetlerini yeniden yaşarlar… Keskin bir öz-hesaplaşma ve kendini yargılama gerçekleşir.
Bu deneyimin bıraktığı etkilerin, dünya çapındaki araştırmalarda hep aynı sonuçlar verdiği ölçülmektedir: kişinin tutumları, inançları ve davranışsal yaşam tarzı üzerinde büyük ve uzun süreli etkilere sahiptir. Sam Parnia ölümden dönen insanlardaki değişimi tarif eder:
Güzel ışıklar gördüklerini veya ruhsal bir âleme girdiklerini anlatır, deneyimin derinliğiyle tamamen dönüştüklerini bildirirler. Daha yardımsever, daha az benmerkezci, başkalarına hizmet etmekle daha çok meşgul olurlar. Ölümden daha az korkarlar, dünyayı farklı bir şekilde görürler.
NDE’nin “yaşamı değerlendiren” özelliği hakkında van Lommel vurgular:
Işığın ya da ışıktan bir varlığının huzurunda, geçmiş yaşamlarında sadece yaptıkları her eylem ya da sarf ettikleri her sözü değil, aynı zamanda geçen her düşünceyi de deneyimlerler… ayrıca, düşüncelerinin, sözlerinin ve eylemlerinin diğer insanlar üzerindeki etkilerini, sevgi içerip içermediğini dikkate alarak değerlendirirler. Kalp durması sadece birkaç dakika sürmüş olsa dahi, bu deneyimi yaşayan insanlar hayatlarını gözden geçirmeleri hakkında saatlerce hatta günlerce konuşabilirler.
Bilincin sürekliliğini ve ölümden sonraki “ben”in doğrulayan yeni tıbbi bulguların ışığında, insan yaşam ve ölümün anlamını yeniden düşünmek zorunda kalıyor.
Dünya çapında ölümü deneyimleyen tüm insanların geniş bir çevrimiçi NDE öz bildirim veri tabanı bulunmakta.
Özellikle hoşuma giden bir tanesi, bir kano kazasında ölüp 15 dakikadan uzun bir süre ölü kaldıktan sonra hayata döndürülen Mary Neal’ın hikayesi ve bu deneyimin hayatını nasıl değiştirdiğini içtenlikle anlatması.
Burada izleyebilirsiniz:
Duygu Bruce