Nobel ödüllü yazar Romain Rolland’ın, Sigmund Freud’u ziyareti, dostlukları ve bilinçaltının gizli köşelerine erişmeyi nasıl başardığı hakkında
Fransız Nobel ödüllü yazar Romain Rolland (1866-1944), Sigmund Freud‘un (1856-1939) öncü analizleri ve bulgularının yeni ufuklar açacağını 1900lerin başında öngörmüştü. Freud’u bu kara kıtada cesur bir yoldaş ve dâhi bir seyrüseferci olarak kabul etmişti.
1924’te, Freud ve kızı Anna Freud’u Viyana’daki dairelerinde ziyareti sırasında gördüğü Freud’un çalışma odasını hayret içinde tarif eder:
Küçük tanrılarla, fetişlerle, muskalarla, insanlığın erotik ve dîni rüyalarının hayâlî yansımalarıyla dolu bir oda !
Arkadaşlıkları düzenli mektuplaşmalarla devam eder. Tartıştıkları konular, insan dürtülerinin itici gücü, bilinçaltına erişim, id-ego-süperego arasında süregelen içsel çatışma, ahlaki davranıştan saptıran faktörler ve insan olmanın zorlukları üzerinde yoğunlaşır. Rolland, Freud’u insanlığın geleceği konusunda karamsar bulsa da, onun, bilinçaltına ilişkin emsalsiz deneyimsel analizlerinden etkilenir.
Rolland, şevkle devam ettiği kendi denemelerini sonradan Le Voyage Intérieur adlı kitabında toplar. Gözlemleri, insanda yaradılıştan var olan karşıt güçlere ve zengin bilinçaltı haznesine odaklanır. Freud’un id-ego ortaklığına karşıt süperego olarak ayırdığı bu güçlerin, gündelik bilinç ve davranış düzeyindeki değişken tezahürlerini inceler. Günlük gözlemlerinde amacı, davranış kalıplarının altında yatan benlik özelliklerini bulmak, öte yandan insanın gözle görünmeyen daha derin boyutunu anlayabilmekti. Rolland, titiz öz analizler sonucunda, insanin tüm işlevsel-benlik yapıları arasında psikolojik bir dengeye ulaşılabileceğini öne sürdü. Ancak dengeyi bulma sürecinde görür ki içinde daima aktif olan şiddetli muhalif güçler tarafından kolayca alt üst edilebileceği için bu denge, kırılgan ve geçici olacaktır.
İnsanda çok sık görülen, id-ego ortaklığının dürtüsel baskısı altında her hangi bir heves, arzu, veya davranışta aşırılığa kaçma eğilimine karşılık bulduğu panzehiri önerir :
İnsanın kendisini bölen ve içsel çatışmaya sürükleyen karşıt güçlerle mücadelesi kaçınılmazdır. Bu nedenle denge istikrarsızdır. “Canavarca” ve “normal dışı” mizaç aşırılıklarını dizginleyebilmek için, insan, iradesiyle bilinçli bir faaliyete girişmeli. Ahlaki disiplin ve tuttuğu iş aracılığıyla kendine görevler yükleyerek bu dürtülerini dizginleyebilir.
Müziğe düşkün olan Rolland, kendi içine dalmakta iyi bir araç olduğuna inandığı müziği, bilinçaltı benliğini keşfetmek için kullanır.
…Yalnız, rehbersiz; ustam ve ben müzikle ileriye doğru itiliyoruz.
Müzikle kurduğu ilişki, Platon’un iki bin yıl önce söylediklerini anımsatır :
Müzik ve ritim ruhun gizli köşelerine doğru yolunu bulur.
Rolland, müziği ruha, ruhu ise sonsuzluğa bağlar. Ebedi olanla bir olma ve tüm evrenle bütün olma hissini okyanussal his olarak tanımlar. Bu ruh hâlini şöyle tarif eder :
Anlatmak istediğim his, tüm dogmalardan, tüm inançlardan, tüm kilise organizasyonlarından, kutsal kitaplardan, kişisel hayatta kalma umudundan vb. tamamen bağımsız bir duygudur. Ebediyet hissinin basit ve doğrudan gerçeği… Ebedi olana yakın olma, hatta ona temas etme içgüdüsü, derinden duyulan bir enginlik hissi. Aşina olduğum bu histen hayatım boyunca hiç mahrum kalmadım, ve onu her zaman hayati bir yenilenme kaynağı olarak buldum. Böylelikle, aynı anda hem özgürce “dinsel” bir yaşam hem de yanılsamadan arınmış bir eleştirel akıl yaşamı sürdürüyorum.
Rolland, yaşamı boyunca benimsediği deneyimsel benlik zihniyetini kendini tanımak için kullandı. Bu yöntemin içerisinde esrarengiz, gizli, doğaüstü teknikler barındırmadığını belirtir. Ona göre, tüm varlıklara nüfuz eden Benliğ’in bakışı’dır. Her varlıkta yansıyan Mevcudiyet ’in farkında olma hâline okyanussal his ve Mevcudiyet ‘in kendisine de Varoluşun Okyanusu olarak atıfta bulunur.
Duygu Bruce