Pervâne’nin Hikâyesi

 

İranlı âlim, şair, bilge hekim, Ferîdüddin Attâr’ın (c. 1142 – 1221) Mantıku’t Tayr adlı eserinden bir alıntı

 

Bir gece toplandı pervâneler çırpışan bir hâlde
Mumun ışığı hakkında hakikati öğrenmek için

İçlerinden biri dedi ki : “Hepimiz birden gitmeyelim; birimiz gidip mumu bulsun, sonra dönüp bize haber versin.”

Bunun üzerine pervânelerden biri yola çıktı; uzakta bir sarayın içinde yanan mumun ışığına doğru uçtu. Göz ucuyla şöyle bir baktı dışarıdan, daha yaklaşmadı. Sonra, döndü geri geldi ve gördüğünü, anladığı kadarıyla diğerlerine tarif etti.

Aralarında kılavuz olan pervâne söylediklerinin hiçbirini  ciddiye almadı : “Onun alevden haberi bile yok…” dedi.

Derken ikinci pervâne hevesle yola çıktı, sarayın ta içine kadar girdi, ürkek bir arzunun bulanıklığı üzerinde, muma baktı, hâlesinde gezindi. Sonra ne kadar ilerlediğini söylemek için geri döndü, ne kadar da çok şey yaşamış ve görmüştü. Kılavuz cevapladı :

Mumun nasıl ışık yaydığını anladığının işareti yok üzerinde.

Sıra sonuncu pervâneye geldi. Pervâne muma iyice yaklaştı, ateşini görünce coştu, sarhoş oldu. Kendinden geçerek coşkuyla ateşle dans etmeye başladı. Ne bir haber vermeyi istedi ne de geriye dönmeyi …Ateşe daldı çıktı, yükseldi, benliği ateşten oldu. Ateş onu sardı, tüm vücudu, kanatları ateşte eridi, eridikçe yarı saydam ala boyandı, kıvılcımlar saçıp döküldü.

O biliyor, aradığımız gerçeği,
hakkında konuşamadığımız o saklı gerçeği.
Mumun ateşinden sadece onun haberi var.
Candan da cisminden de bihaber olmadıkça,
nasıl olur da cânandan haberdar olursun.

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.