Duyguların Yönetimi ile Erişilen Esenlik

Amanda Cass

Düşünce ve görüşte bilinçli yaratılan bir farklılığın hisleri ve davranışı nasıl düzenlediği hakkında

11. yüzyılın büyük tıp bilgini ve filozofu İbn-i Sina, duyguların insan ruhu ve davranışı üzerindeki zorunlu rolünü tespit etmiş ve büyük eseri Tıbbın Kanunu‘nda şöyle yazmış :

“Duygular, sağlığı ve davranışları etkiler. İnsan, öz-denetimi için duyguları üzerinde hakimiyet kazanmalıdır.”

Yüzyıllar sonra, duygu düzenleme modeliyle tanınan Stanford Üniversitesi Psikofizyoloji Laboratuvarı’nın yöneticisi James Gross şöyle açıklıyor :

Duygusal düzenleme (regülasyon), kişinin hangi duygulara sahip olduğu, bu duyguları ne zaman ve ne süreyle yaşadığı, ve ifade ediş süreçleri üzerindeki yönetim kabiliyetidir.

Duygusal bir deneyimin ortasında insanın akıl ve irade gücünü kullanarak duyguları kontrol etme ve düzenleme yeteneği çok önemli bir güçtür. İnsanları primatlardan ayırmakla kalmaz, aynı zamanda sosyal davranışı şekillendirir, kişinin kendi içindeki istikrarını, öz güvenini ve hayat amacına ulaşmasını sağlar.

Northeastern Üniversitesi’nde 100 psikoloğun çalıştığı bir duygusal ölçüm laboratuvarı yöneten Lisa Feldmann Barrett,  geleneksel görüşe karşıt olarak duyguların dış dünyadaki olayların neticesinde değil kişinin kendi beyninde oluşturulduğunu ileri sürer :

Başımıza geliyormuş gibi sanılan duygular aslında bizim tarafımızdan üretilir. Bizler kendi duygusal deneyimlerimizin mimarlarıyız.

Beynimiz, her saniye milyonlarca nöronun ateşlenmesini tetikleyen düşünce akımlarını ve algıyı anlamlandıracak şekilde programlanmıştır. Anlamı kurarken sonraki adımda ne eylem yapacağını  programlamaya güdülenir.  Olay ya da durum her ne olursa olsun, çıkardığı anlam aslında kişinin düşüncelerine, geçmiş deneyimlerine ve inançlarına dayanan bir tahmindir. Öngördüğü bu tahmin, kişiye olayla ilişkili yaşayacağı duygulanımı da telkin eder.

“Beynimizin neye inandığını hissederiz”  der Barrett.

Bu duygu-inanışla hareket ederiz.

“Duygusal nörobilim” terimini türeten nörobilimci ve psikobiyolog Jaak Panskepp de duygularımızı nöronal aktiviteler yoluyla ürettiğimizi doğrular :

“Duygusal deneyim, beden ve dünyayla yakından bağlantılı karmaşık ağlar düzeyindeki nörodinamiklerden ortaya çıkan bir işlevdir.”

Duygusal deneyime yol açan nedenleri ortaya çıkarmak, kendi içine yönelik öz düşünmeyi gerektirir.

Baskın duygunun altında bulunan sebep-sonuç zincirinin izini sürmek için, kendi içine dalmak, bedendeki ve psişik alandaki tetikleyicileri ve dış dünyayla olan bağlantılarını tanımlamak gerekir. Bu öz-analiz esnasında, algısal prizmamızdaki herhangi bir yeniden ayarlama, yeni bir düşünce akışı yaratacak ve bunun üzerine, deneyimin barındırdığı alışılmış anlam ve duygulanımı değiştirecektir. Yorumdaki bu istemli değişim, beynin tahminlerini değiştirir ve gerçekliğin farklı bir yönünü ortaya koyar. Tahmin değiştikçe, doğan duygular da yeniden düzenlenir ve dış çevreyle temasta farklı bir benlik deneyimi yaşarız. Böylece öz-düşünüm egzersizi yaparak duygusal halimizi oluşturabilir ve duygularımızı düzenleyebiliriz.

René Magritte, Hatalı Ayna, 1928. Modern Sanat Müzesi, New York

Barrett şöyle devam eder :

Beyninizin duyguları üretmek için kullandığı malzemeleri değiştirebilirseniz, beyninize yarın nasıl farklı şekilde tahmin yürüteceğini öğretmiş olursunuz. İşte o zaman duygusal yaşamınızı dönüştürebilirsiniz.

Buna “kendi duygusal deneyiminin mimarı olmak” der.

Barrett’a göre buradaki paradoks şudur :

Duyguların daha fazla kontrolü aynı zamanda daha fazla sorumluluk anlamına da gelir.

Beynin derinliklerindeki otomatik olarak tetiklenen duygusal devrelerin insafına bırakılmıyorsak, o zaman kötü davranışlarımızdan kim sorumlu olacak?

Bugün yaptığımız eylemler ve deneyimler beynin yarına dair tahminleri haline gelir. Bu, eylem halindeki duygusal zekadır. Deneyimlerimizi farklı şekilde nasıl inşa edeceğimizi öğrenerek ve beynimizin öngörülerini dönüştürerek duygusal acıları, ıstırabı azaltabiliriz.

Edvard Munch, Çığlık, 1893. Ulusal Müze, Oslo.

Gross ayrıca, kişinin herhangi bir durumda kurguladığı anlam ne olursa olsun, duyguyu doğuran şeyin bu anlam olduğunu belirtir. Ancak duygunun şekillendirilebilir olma özelliği onun düzenlenmesine imkan verir. Düzenleme metotlarını vurgular :

Bilişsel değişim

Bir durumun anlamını, kişinin o duruma verdiği duygusal tepkide bir değişiklik olacak şekilde yeniden değerlendirmeyi içerir.

Örneğin, koridorda bir tanıdığımızın yanımızdan geçip gittiği ve gülümseyerek verdiğimiz selamı görmezden geldiği bir durumu ele alalım. Çoğu kişi için böyle bir durumda doğal tepki, algıladığı küçümsemeye karşı incinmek veya kızmaktır. Oysa farklı bir algılayış girişimiyle, selamını görmeyen kişinin dikkatinin dağınık olduğu veya kendi sorunlarıyla meşgul olduğunu düşünmek bilişsel değişimdir. Durumun bu şekilde yorumlanması -nesnel olarak doğru olsun veya olmasın- niteliği (hangi duyguyu) olduğu kadar niceliği veya yoğunluğu da (ne kadar duygu) derinden etkileyebilir.

Dikkati yöneltme

“Dikkati başka yöne çevirmek”, durumun duygusal yönlerinden ya da durumdan uzaklaşmayı içerir. Dikkati dağıtma, kurulan ve tekrarlanan, genelde işe yaramayan düşünceleri ve kuruntuları susturmak için hoşa gidecek bir şeyle meşgul olmak, hatta birkaç derin nefes almak için dışarı çıkmak, vb. hareketler, içsel odakta bir değişikliği meydana getirebilir; kişiyi olumsuz duygulanımdan uzaklaştırabilir.

Tepkinin Modülasyonu

Uyaran ve tepki arasındaki bir durak yapma süresi, rasyonel düşünme ve akıl yürütmeyi geri getirecek zihinsel yeteneklerin işlemesine fırsat verir.

Örneğin kişi sevdiği birine öfkeyle davrandığı için utanabilir. Pişmanlık onu bir dahaki sefere öfkesinin kabardığını hissettiğinde kendini tutmasının iyi olacağını hatırlatabilir ve anında öfkeye kapılmak yerine onu dizginlemek için içsel bir çalışma yapmayı düşünebilir.

Ani duygusal dürtülerle tetiklenen eylemler insanın öz değerlerinden ve ahlaki duruşundan sapmasına neden olabilir. Durak yapma, irade ve aklının yeniden kazanılması için zaman sağlar, aynı zamanda kişinin duruma dışarıdan bakmasına yardım eder. Böylece durumu yeniden değerlendirip duygularını daha sağlam bir yere yerleştirebilir. Refleks olmuş, alışılagelmiş yargılarla galeyana gelip harekete geçmeden önce akılcı ve uzun vadeli düşünmeye yer açma şansı verir. Dahası, gözle görünür olanın ötesinde başka sebepler olabileceğini, hakikatin farklı bir çehresini görmemizi sağlayabilir. Kazanılan bu uzak görüş, psikospiritüel gelişimimiz için çok değerli bir yarar sağlayabilir.

Duygusal düzenleme yapabilmek duygusal deneyimleri nedenlerine göre analiz etme ve kavramaya yatkın bir öz değerlendirme yeteneğini gerektirir. Bu yetenek, kendini tanıma ve çevreyle ilişkisini daha iyi anlamayı sağlar. Nihai amaç, kendi kendine hakim olmayı ve dengeli bir “esenlik” halini kendine işlemektir.

Gross şu sonuca varır :

Temel öz-düşünme düzeyinde, kendi duygusal durumlarını doğru bir şekilde algılayamayan ve değerlendiremeyen kişiler, sorunlarının kökenini fark etmekte başarısız olabilirler.

Öz düşünme ile yapılan düzenlemenin bir başka bileşeni de, duyguları abartmadan veya önemlerini küçümsemeden anlama yeteneğidir. Sonuç olarak, duygusal açıdan zeki bireyler, hoşa giden olumlu hisleri çağıran tarafa dikkati yönlendirmek  ile duygularıyla yüzleşme arasında sağlıklı bir denge kurabilmelidir.

 

Duygu Bruce

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.