Padişahın Aynası

Bunu işitmişsindir; hatırındadır; padişahların adetiydi. Sol yanlarında yiğitler dururlardı; çünkü kalp bedenin sol yanındadır. Defterdarlar, kalem erbabı sağ yanında dururlardı; çünkü yazı bilgisi sağ elle kazanılır; yazı sağ elle yazılır. Sufilereyse karşılarında yer verilirdi; çünkü onlar can aynasıdır; hatta aynadan da iyidir onlar. Gönül aynasında, hiç dokunulmamış şekiller belirsin diye gönüllerini Tanrıyı anışla, Tanrıyı düşünüşle cilalamışlardır onlar. Yaradılış belinden güzel olarak doğan kişinin önüne ayna koymak gerek. Güzel yüz aynaya aşıktır; güzel, cana ciladır; gönüllere temizlik verir. Rumi (Mesnevi I-II: 3160)

Devamını okuyun

Hayat kitabı, Kader ve Özgür İrade Arasında İnsan

Etki ile tepki arasında bir alan vardır ve o alanda cevabımızı seçecek özgürlüğümüz ve gücümüz bulunur. Gelişimimiz ve özgürlüğümüz, verdiğimiz cevapta saklıdır.    1.Dünya Savaşında bulunduğu toplama kampı deneyimlerinden sonra Viktor Frankl, “İnsanı insan yapan nedir?” sorusuna yanıt ararken, insanın varoluş koşullarındaki “anlamın peşinde” yazdığı kitabında “Yaşamdan ne beklediğimiz sorusunu değil yaşamın bizden ne beklediği sorusunu sormalıyız; asıl öğrenmemiz gereken budur” der[i]. Ona göre cevap, yaşamla ilgili teorilerde, meditasyonlarda değil; yaşama biçimimizde, eylemlerimizde ve görevlerimizi yerine getirme sorumluluğunda bulunur. Yaşamı, fiziksel realiteyi ve evrenin oluşumunu araştıran fizik bilimi de bu soruya kendi yöntemleriyle –deneyimlerin bilimsel açıklamalarına dayanarak– cevap arar. Einstein,

Devamını okuyun

Aşkın Görünmeyen Hali: Leylâ ve Mecnun’un Devamı

Aşk delilikten büyüktür. En güzel, en içli aşk hikayelerinden biri olan Leylâ ve Mecnun’un önsözünde Zia Inayat Khan şöyle yazar[i]: Plato, aşkı “ilahi delilik” olarak tanımlarken, Leylâ’nın aşkıyla deli divane olan Mecnun için “aşk delilikten büyüktür”. Mecnun’un “kalbin dini” ne taptığını düşünen Sufilere göre “sadık olanlar Allah’ın aşkı ile yanarlar (2:165)”. Hallaj’ın aşkı gibi –bu yüzden öldürülmeye götürüldüğünde “Ben Hakikat’im” derken, Mecnun’un da ömrünün sonlarında benzer bir coşkuyla “Ben Leylâ’yım” dediği söylenir. Kimi mistiklere göre de Leylâ’nın güzelliği, Mecnun’un kalbini tuzağa düşürüp, onu, aşkın küheylanı yapmak için Ebedi Avcı’nın kurduğu bir tuzaktır. Çünkü Sufi inanışa göre beşeri aşk, insan yüreğini

Devamını okuyun

Ateş Böcekleri, Uçarı Heyecanlar ve Descartes’a göre Ruhun Tutkuları

Bu aya özel paylaşmak istediğim iki mutluluk anının tarifi : Akşam fırından yeni çıkmış Ramazan pidesinin kenarından bir parçanın koparıldığı an ile yemeden önceki kısa aralıkta içe çekilen kokusu Bir yaz akşamının ıhlamur kokulu sessizliğinde, bahçenin kuytu köşelerinden birdenbire ortaya çıkıp dansetmeye başlayan ateş böcekleri ile yaşanan sihirli bir an. Dikkat ettiğimiz zamanlar hayat çeşit çeşit mucizelerle dolu. Bizi heyecanlandıran, gülümseten, kimi zaman sessiz bırakan, hayrete düşüren, motive eden mucizeler… İşte yakaladığımız bu anlarda duyduğumuz heyecan, sevinç, mutluluk hisleriyle beraber içimiz şükranla dolar bir anda. Bazen uçup gider bu his, bazen de etkisi uzun süre kalır üzerimizde. Sonrasında ise gündelik

Devamını okuyun

Şölen

Şölen – The Banquet, Eflatun’un (Platon) sevgi ve dostluk üzerine yazdığı söyleşilerden oluşan eseri. Yemek ve içkiyle başlayan şölende, konular sevgi, yürekli insanlar, kavuşmak, yaratıcılık, sevgi ve müzik, gökbilgisi…ile devam eder. Eflatun’un zengin, benzersiz ve zamanın ötesine geçen düşünceleri, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu’nun tercümesi ile çok rahat anlaşılan ve zevkle okunan bir kitap olmuş. Kitapta, Sokrates’in sevgi üzerine geçen konuşmasından bir bölüm: Aphrodite dünyaya geldiği gün, bütün tanrılar şölendeymiş. Zekânın oğlu Bolluk da aralarındaymış. Yemekten sonra Yoksulluk, şölenden payını istemeye gelmiş, kapının önünde durmuş, beklemiş. Tanrı şerbeti ile sarhoş olan Bolluk, Zeus’un bahçelerine çıkmış ve bir yerde uykuya dalmış.

Devamını okuyun

Sosyal ağlarımız, arkadaşlarımız, hercai ilişkiler ve gündelik karşılaşmalar arasında bir dostluk tarifi

“Belli dost bellisiz işlerde belli olur.”   Certus incertus cerni. Lise yıllarında, zaman zaman hepimizin yaptığı bir hesap vardı: arkadaşlarımızı gözden geçirir, kaç tanesini gelip geçen hercai arkadaş, kaçının durumsal ya da biraz daha kalıcı arkadaş olduğunu; kaç tanesini ise gerçek dost olarak kenara ayırabileceğimizi inceden inceye hesaplardık. Bu hesapları karşılaştırdığımızda görürdük ki dost olarak kabul ettiklerimiz bir ya da iki kişiyi geçmezdi. Bazen de yaşanan bir hayal kırıklığı sonucunda dünya üzerinde gerçek dostluk var mıdır, tarifi nasıldır diye sorgulayıp, net bir cevap bulamadan soruyu beklemeye alır; sonrasında ise elde var bir, kalan bir hesapları ile sağlama yeniden yapılır, dostluk

Devamını okuyun

Pervane’nin Hikayesi

Akşamın birinde pervaneler toplanmış, mumun ışığını nasıl bulacaklarını tartışıyorlardı. İçlerinden biri dedi ki: “Hepimiz birden gitmeyelim; birimiz gidip mumu bulsun, sonra dönüp bize haber versin.” Pervanelerden biri yola çıktı; uzakta bir köşkün içinde yanan bir mum ışığı gördü. Döndü geri geldi ve anladığı kadarıyla mumu anlatmaya çalıştı. Aralarında bilge olan pervane: “Senin mumdan haberin bile yok…” dedi. İkinci pervane hevesle yola çıktı, köşkün içine kadar gitti, muma yakından baktı ve o da geri geldi, mumun nasıl ışık yaydığını anlattı. Bilge pervane “anladığının işareti yok üzerinde” dedi. Sıra sonuncu pervaneye geldi. Pervane mumun ateşini görünce coştu, sarhoş oldu. Kendinden geçerek coşkuyla

Devamını okuyun

Aşk Hali

Aşık, aşkından deli divane halde başka hiçbirşey düşünemez olur. Aklı fikri sevgilisinde, onunla olmadığı zamanda onun hayaliyle yaşar, için için onunla konuşur. Aynaya bakar, kendini onun gözünden görür. Düşünür acaba şimdi o ne yapıyor, o ne düşünüyordur…Uykuya dalarken yine aklında o vardır, gözünü açar aklına ilk gelen şey sevgilisidir, gözleri, çehresi, gülümseyişidir…Nereye gitse, aşkla doludur, diğer işler önemsizleşir. Kimi zaman kendi kendine güler, kimi zaman içini çeker. Aşk hallerini yazmakla bitmez, kelimelere sığmaz. Yaradılışın en başından beri var olan aşk, doğuda batıda tüm dünya edebiyatlarına, müziğe, ruha ilham kaynağı olur, etkileri yaşamda ve hatırlarda kalır… Okuduğum en içli aşk hikayelerinden

Devamını okuyun

Merkez Efendi’nin Çiçekleri

Sümbül Efendi  İstanbul Kocamustafapaşa’daki tekkesinde çevresini saran dervişlerle birlikte yaşamını sürdürürmüş. Ömrünün sonuna yakaştığını hissettiği vakit Halveti geleneğine uygun biçimde kendisine kimin halef olacağını düşünmeye koyulmuş. Günlerden bir gün dervişler şeyhlerini huzurunda otururken Sümbül Efendi  “ A dervişler, ” demiş, “ Hak rahmetinin tecellisi, İstanbul’un taşından toprağından renk renk türlü türlü çiçekler fışkırıyor. Hepiniz bir tane getirseniz gözümüz gönlümüz açılacak.” Dervişler, ilk defa şeyhlerinin kendilerinden bir şey istediğini görüyorlardı. Hem sevindiler hem telaşlandılar. Sohbet dağılıp şeyh halvete çekilince herkes bağlara bahçelere dağıldı. Kucak kucak demet demet çiçek topladılar. Ertesi gün Kocamustafapaşa dergâhı bir çiçek meşherine dönmüştü. Yalnız derviş Merkez Efendi’nin

Devamını okuyun

Ressamların Bahsi

Gizli bilgiden bir örnek istersen Rum ülkesi halkıyla Çinlilerin hikayesini söyle. Çinliler, biz daha usta ressamız dediler; Rum ülkesi ressamları da bizim ustalığımız daha üstündür davasına giriştiler. Padişah, davanızda hanginiz haklısınız; anlamak için sizi sınamak isterim dedi. Çin ressamlarıyla Rum ressamları huzura geldiler; Rum ülkesi ressamları resim yapmayı daha iyi biliyorlardı. Çinliler, bize bir oda ayırın, verin, bir oda da sizin olsun dediler. Kapıları birbirine karşı iki oda vardı; odaların birini Çinliler aldı, öbürünü Rumlular.  Çinliler, padişahtan yüz çeşit renkte boya istediler. O yüce padişah da hazineyi açtı. Her sabah Çinlilere hazineden boyalar bağışlanmadaydı. Rumlularsa ne resim işe yarar, ne

Devamını okuyun