“Haydi artık zamanı geldi durma söyle!”

Hacı Bektaş Rum diyarına geldiği sırada bölge köylerden birinde Yunus adında, rençberlikle geçinen fakir bir adam vardı. Bir yıl kıtlık oldu, Yunus’un fakirliği büsbütün arttı. Nihayet birçok kehanet ve lûtuflarını duyduğu  Hacı Bektaş’ a gelip yardım istemeyi düşündü. Yanına birkaç yabani elma koyup dergâha gitti. Pirin ayağına yüz sürerken hediyesini verdi; bir miktar buğday istedi. Hacı Bektaş ona lûtufla muamele ederek, birkaç gün dergâhta misafir etti. Yunus geri dönmek için acele ediyordu. Dervişler Pir’e Yunus’un acelesini anlattılar. O da “Buğday mı ister yoksa erenler himmeti mi?” dedi, Yunus, buğday istedi. Bunu duyan Hacı Bektaş, tekrar haber gönderdi: “İsterse o alıcın her

Devamını okuyun

Zıtlar Birbirini Çeker mi?

Çok eskiden, günlerden bir gün Marslılar teleskoplarından bakarken Venüslüleri görmüşler ve o anda içlerinde hiç tanımadıkları hisler uyanmış…hemen uzayda seyahati icat etmişler ve Venüs’e uçmuşlar. Venüslüler Mars’tan gelenleri kolları açık karşılamışlar. Zaten bugünün geleceğini içgüdüsel olarak önceden hissetmişler. Aralarında sihirli bir aşk başlamış. Birbirlerini keşfederek, öğrenerek yıllarca sevgi ve ahenk içinde yaşamışlar.  Derken Dünya’ya uçmaya karar vermişler. Başlangıçta herşey harikaymış ama Dünya’daki atmosfer baskın çıkmış ve bir sabah herkes garip bir amnesia –seçici bir amnesia ile uyanmış! Marslılar da Venüslüler farklı gezegenlerden olduklarını unutuvermişler. Farklı oldukları hafızalarından silinmiş. O günden sonra çatışma başlamış. Dünya üzerindeki kadın erkek ilişkilerinde kullanılan evrensel

Devamını okuyun

Hacı Bektaş Veli’nin Mucize Hikayeleri

Kimse Hacı Bektaş Veli’nin kim olduğunu, nereden geldiğini bilmese de hikaye bu ya aynı anda birden çok yerde göründüğü; manevi bir görevle 1200lü yıllarda Anadolu’ya beyaz bir kuş suretinde geldiği anlatılır. Sıcak bir yaz günü Nevşehir’in Suluca Karahöyük köyünün kadınları pınar başında buğday yıkarken uzaktan gelen bir derviş gözlerine ilişir. İçlerinden birisi: Hey derviş, eğer ekmek istiyorsan Allah versin, bizim yabancılara verecek ekmeğimiz yok! der. Yabancı hiç ses etmeden gider az ilerideki salkım söğütün gölgesine girer. Kendisine söylenenden hiç gücenmemiş, sanki hiç duymamış gibi oturur. Kadınlardan biri olan Fatma Hatun’un içi rahat etmez, eve gider ve biraz yufka ekmeği, yağ

Devamını okuyun

Benden Selam Söyle Anadolu’ya

Canım İzmir! Nasıl da güzelsin bir bilsen, nasıl da güzelsin!.. Eski İzmir’i ve Ege’yi anlatan en güzel kaynaklardan biri. Yunanlı kadın yazar Dido Sotiriyu’nun yazdığı, gerçek olayları çocuk gözüyle ve içtenliği ile anlatan; insanca hislerin, dostlukların özlemle anıldığı etkileyici dili ile bir solukta okunan bir kitap. 1982 Abdi İpekçi Türk-Yunan dostluk ödülünü almış. Babam sabun yapımcısıydı. Çocukluk yıllarımda ailemle birlikte doğduğum Aydın ilinde yaşadım. O yılların anıları belleğimden silinmiyordu. Babamın arkadaşı Talat Beyler, sokakta oynadığım Rum ve Türk çocukları bugün bile aklımda. Yaşadığım günlerin, duyduğum gerçek olayların o kadar etkisi ve büyüsü altında kalmışım ki bu konuda kitap yazma arzusu

Devamını okuyun

Süleyman Peygamber’in Hüdhüd Kuşu

Sevgili hüdhüd hoş geldin! Sen ol bizim rehberimiz  Sendin güvendiği Süleyman Peygamberin Elçi oldun gizli mesajları taşımak için Arasında uzakların kraliçesi Sheba ile kendi sarayının (Beyit 617-618) Süleyman Peygamber kuşların dilini bilir, onlarla konuşabilirdi. Tüm hayvanların dediklerini anlama yeteneği kendisine bahşedildiği için birçok hayvan hep onun etrafında toplanır ve aralarında konuşmalar yaparlardı. Bir gün, hüdhüde ayrıcalıklı bir görev verildi: Uzaklardaki ülkenin kraliçesi Sheba ve halkını bulundukları manevi karanlık ve bilgisizlikten kurtarıp, onları aydınlığa doğru götürmek amacıyla hüdhüd, o ülkeye kadar uçarak bir mesaj taşıyacaktı. Süleyman Peygamber tarafından kutsanan hüdhüd, misyonunu yerine getirdi, yolculuğunu tamamladı ve sonucunda Kraliçe Sheba ve halkı bulundukları

Devamını okuyun

Padişahın Aynası

Bunu işitmişsindir; hatırındadır; padişahların adetiydi. Sol yanlarında yiğitler dururlardı; çünkü kalp bedenin sol yanındadır. Defterdarlar, kalem erbabı sağ yanında dururlardı; çünkü yazı bilgisi sağ elle kazanılır; yazı sağ elle yazılır. Sufilereyse karşılarında yer verilirdi; çünkü onlar can aynasıdır; hatta aynadan da iyidir onlar. Gönül aynasında, hiç dokunulmamış şekiller belirsin diye gönüllerini Tanrıyı anışla, Tanrıyı düşünüşle cilalamışlardır onlar. Yaradılış belinden güzel olarak doğan kişinin önüne ayna koymak gerek. Güzel yüz aynaya aşıktır; güzel, cana ciladır; gönüllere temizlik verir. Rumi (Mesnevi I-II: 3160)

Devamını okuyun

Aşkın Görünmeyen Hali: Leylâ ve Mecnun’un Devamı

Aşk delilikten büyüktür. En güzel, en içli aşk hikayelerinden biri olan Leylâ ve Mecnun’un önsözünde Zia Inayat Khan şöyle yazar[i]: Plato, aşkı “ilahi delilik” olarak tanımlarken, Leylâ’nın aşkıyla deli divane olan Mecnun için “aşk delilikten büyüktür”. Mecnun’un “kalbin dini” ne taptığını düşünen Sufilere göre “sadık olanlar Allah’ın aşkı ile yanarlar (2:165)”. Hallaj’ın aşkı gibi –bu yüzden öldürülmeye götürüldüğünde “Ben Hakikat’im” derken, Mecnun’un da ömrünün sonlarında benzer bir coşkuyla “Ben Leylâ’yım” dediği söylenir. Kimi mistiklere göre de Leylâ’nın güzelliği, Mecnun’un kalbini tuzağa düşürüp, onu, aşkın küheylanı yapmak için Ebedi Avcı’nın kurduğu bir tuzaktır. Çünkü Sufi inanışa göre beşeri aşk, insan yüreğini

Devamını okuyun

Ateş Böcekleri, Uçarı Heyecanlar ve Descartes’a göre Ruhun Tutkuları

Bu aya özel paylaşmak istediğim iki mutluluk anının tarifi : Akşam fırından yeni çıkmış Ramazan pidesinin kenarından bir parçanın koparıldığı an ile yemeden önceki kısa aralıkta içe çekilen kokusu Bir yaz akşamının ıhlamur kokulu sessizliğinde, bahçenin kuytu köşelerinden birdenbire ortaya çıkıp dansetmeye başlayan ateş böcekleri ile yaşanan sihirli bir an. Dikkat ettiğimiz zamanlar hayat çeşit çeşit mucizelerle dolu. Bizi heyecanlandıran, gülümseten, kimi zaman sessiz bırakan, hayrete düşüren, motive eden mucizeler… İşte yakaladığımız bu anlarda duyduğumuz heyecan, sevinç, mutluluk hisleriyle beraber içimiz şükranla dolar bir anda. Bazen uçup gider bu his, bazen de etkisi uzun süre kalır üzerimizde. Sonrasında ise gündelik

Devamını okuyun

Şölen

Şölen – The Banquet, Eflatun’un (Platon) sevgi ve dostluk üzerine yazdığı söyleşilerden oluşan eseri. Yemek ve içkiyle başlayan şölende, konular sevgi, yürekli insanlar, kavuşmak, yaratıcılık, sevgi ve müzik, gökbilgisi…ile devam eder. Eflatun’un zengin, benzersiz ve zamanın ötesine geçen düşünceleri, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu’nun tercümesi ile çok rahat anlaşılan ve zevkle okunan bir kitap olmuş. Kitapta, Sokrates’in sevgi üzerine geçen konuşmasından bir bölüm: Aphrodite dünyaya geldiği gün, bütün tanrılar şölendeymiş. Zekânın oğlu Bolluk da aralarındaymış. Yemekten sonra Yoksulluk, şölenden payını istemeye gelmiş, kapının önünde durmuş, beklemiş. Tanrı şerbeti ile sarhoş olan Bolluk, Zeus’un bahçelerine çıkmış ve bir yerde uykuya dalmış.

Devamını okuyun

Pervane’nin Hikayesi

Akşamın birinde pervaneler toplanmış, mumun ışığını nasıl bulacaklarını tartışıyorlardı. İçlerinden biri dedi ki: “Hepimiz birden gitmeyelim; birimiz gidip mumu bulsun, sonra dönüp bize haber versin.” Pervanelerden biri yola çıktı; uzakta bir köşkün içinde yanan bir mum ışığı gördü. Döndü geri geldi ve anladığı kadarıyla mumu anlatmaya çalıştı. Aralarında bilge olan pervane: “Senin mumdan haberin bile yok…” dedi. İkinci pervane hevesle yola çıktı, köşkün içine kadar gitti, muma yakından baktı ve o da geri geldi, mumun nasıl ışık yaydığını anlattı. Bilge pervane “anladığının işareti yok üzerinde” dedi. Sıra sonuncu pervaneye geldi. Pervane mumun ateşini görünce coştu, sarhoş oldu. Kendinden geçerek coşkuyla

Devamını okuyun