Gülün Anlattıkları

Gizemli bir çiçek olarak kabul edilen gül, antik çağlardan beri aşkın, güzelliğin ve ilahi mükemmelliğin sembolü olmuş. Gül özü, Anadolu’da, İran’da Zerdüşt zamanından bu yana (~MÖ 1000 ) yemeklerde, tıpta ve çeşitli törenlerde kullanılagelmiş. Ellerin ve yüzün arınması için gülsuyu ile yıkanması, birbiri üzerine gülsuyu serpilmesi, gül şerbeti içilmesi, gül tütsüsü çeşitli etnik, kültürel, dini törenlerde yer almış. Orta çağda gül, manastır avlularında yetiştirilir, tütsü ve tıbbi amaçlar için kullanılırmış. Bugün en kaliteli gül suyu ve gül yağının, Bulgar ve Türk güllerinden çıkarıldığı kabul edilmekte. Greko-Romen mitolojisinde hikâye edilir ki gül aslen beyazdı. Ancak Adonis yaralanınca Afrodit’in onun yanında diz çöküp yere döktüğü her damla gözyaşında bir gül büyür ve Adonis’in kanıyla kırmızıya döner. Roma’da gül, Venüs’ün çiçeğidir ve ziyafetleri süsler. Romalılar her yıl Mayıs ayında “Rosalia”yı kutlar ve ölülerin ruhlarına gül demetleri sunarlar.

Hıristiyan ikonografisinde gül, cennetin ve yeryüzünün Melikesi olarak hürmet edilen “Meryem Ana” nın sembolüdür. Katolik inancında “Rosa Mystica” adıyla anılır ve gotik katedrallerin vitray pencerelerinde yer alan kutsal gül, Meryem’e ithaftır.

Rosace (gül vitraylı pencere), Notre Dame, Paris. P. Lemaitre’nin fotoğrafı

Kırmızı gül imgesi geleneksel olarak İsa peygamberin ilahi tutkusunu ve Tanrı aşkı uğruna ölmüşlerin sevgisini temsil eder. İslam’da ise Muhammed Peygamber’in çiçeği ve kokusu olarak tanımlanır.

Dante (1265 – 1321), ebedi eseri İlahi Komedya‘da öteki dünyaya yaptığı olağanüstü yolculuğunda vardığı Empyrean’ı anlatır. Burası, tüm göklerin üzerinde görkemli bir şekilde yükselen ve saf ışıktan oluşan İlahi âlemdir. Zaman ve mekânın ötesinde bulunan Empyrean’ı ışık ve ilahi aşkla dolu göz kamaştıran beyaz bir gül olarak tanımlar. Burada, Tanrı’ya yakın olanlar, arşın başmelekleri, azizler, azizeler ve kurtarılmış olanlar, merkezin etrafına gül yaprakları şeklinde yerleştirilmiş düzenli halkaları oluştururlar.

Gustave Doré (1832 -1883), Fransız ressam, Empyrean çizimi, Wikimedia Commons

Ebedi aşkın tecellisini yansıtan gül, taç yaprakları bir bir açıldıkça semavi kokusunu yayar.

İslam’ın mistik boyutu olan tasavvufta gül, ilahi güzellik ve mükemmelliğin bir yansımasıdır. Gül, ancak ilahi ışığın dokunuşuyla açılır. Mevlâna (1207-1273), güle atıf  yaparak kendi hâlini şöyle dile döker :

 Gülün açmasına sebep olan sözler, bana burada, göğsümde söylendi.

Gazellerindeki musiki ve derin manalı sözleriyle tanınmış Şirazlı Hafız (~1320-1389), gülün cüretkar güzelliğinden övgüyle bahseder. Bir gün solup gideceğini bile bile adım adım gelişme ve açma aşamalarını geçirip ıtırını yaymaya devam edişi hakkında şöyle yazar:

Gül kalbini nasıl açtı da
verdi dünyaya tüm güzelliğini ?
Hissetti ışığın teşvikini varlığında
Yoksa açar mıydı
Onca korkmuşken biz..

Hafız’a göre gülün olgunlaşma evreleri gibi, insan ruhunun olgunlaşması da fani bedende gerçekleşir ve bunu başarmak için gül gibi insanın da cesarete ihtiyacı vardır.

Gülün Evreleri

Bülbülün güle olan bitmez tükenmez aşkı Tasavvuf ve Fars edebiyatının meşhur hikâyelerinden biridir. Gülün  güzelliğinden divâneye dönen bülbül sarhoş olur ve ardından gülün dalına konarak en güzel aşk nağmelerini söyler. Bülbülün umutsuz aşkı üzerine Hafız der ki :

Kalbinin kanından damlayan bülbül
Kırmızı gülü beslemişti, sonra bir rüzgar esti…

Hafız Divanı’nın cildi, “gül-u bülbül” (gül ve bülbül) tasvirli orijinal lake, 1842, İran. Aşık olan bülbül ile Sevgilisi gül arasındaki metaforik ilişki tasavvuf şiirinde çok yer alır. Wikimedia Commons

Hafız’ın başka bir şiirinde aşk acısı ile dertli bülbülün, gülün faniliğinden şikâyeti ve gülün cevabı :

 

Konmuş gülün dalına bülbül
Seher vakti şakıyordu dertli
Şikayeti vardı gülden besbelli
“Güzeller güzeliyken sen
Nasıl eğildi başın öne
Nicesi açtı geçti
Senin gibi güzelken.”
Gül güldü de cevap verdi:
“Sonunda eğilip solmak varken
yaşamak kederlendirmez beni.
Keder, aşığın acı sözlerinden
Küskün olup şikayet edenden
Oysa hakiki aşktır gam yemeyen
Ebedi sükununda sevgilinin”

Sa’adi (1210-1291) gülün uyandırdığı huşu ve ilahi aşk hakkında Gülistan adlı lirik eserinde şöyle yazar:

Varınca gül ağacına, entarimin eteğini, yârenlerin hediyesi olan gülle dolduracağım vardı aklımda. Oysa vardığımda gül kokusu öylesine sarhoş etti ki beni  kaybettim entarimi.

Sa’adi gül bahçesinde, Gülistan’ın el yazma nüshası, 1645, Freer Gallery of Art, Washington DC

Gülün ıtırı ile bürünmüş hâldeyken, beden giysisinin önemini kaybettiğini böyle anlatır Sa’adi.

Mevlâna’nın ruhu titreştiren mısralarında ise gülün hiç yok olmayan ölümsüz özü bulunur :

Güller kuruyup da bahçe harap olduğunda  nereden bulursun gülün ıtırını ? Gül suyunda…

 

Duygu Bruce

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.