Baharı Getiren Yürekli Gençler

Firdevsi (940 – 1020) ünlü eseri Şahnâme’de zalim ve şeytani bir kişilik olan kral Zahhak ile hak ve iyiliği temsil eden genç Faraydun (~ MÖ 1500) arasındaki mücadeleyi hikâye eder. Zerdüştlük (Zoroaster) inancında kötülüğü temsil eden Ahriman, Zahhak’ın aklına işler, kral olan babasını öldürerek tahta çıkmasının gerekli olduğunu binbir dille anlatır. Kulağına yapacaklarını fısıldarken, bir yandan da Zahhak’ın her iki omzuna birer yılan yerleştirir. Sonunda Zahhak babasını öldürür ve tahta geçer. Kral giderek zalim bir tirana dönüşür. Halka yapmadığını bırakmaz. Derken omzundaki yılanlar hiç doymaz olur. Bu durumu izleyen Ahriman yine bir cin fikirle gelir ve yılanları doyurmazsa Zahhak’ın beyninin

Devamını okuyun

Eski Mısır’da Ruhun Ölümden Sonra Yargılanması

  Eski Mısırlılar (MÖ 3100) ruhun ölümsüzlüğüne ve ölümden sonra hayata inanırlardı. Ani papirüsünde ruhun öbür dünyaya yolculuğu ve ilahi yargı sahneleri renkli bir şekilde resmedilmiştir. Hiyeroglifler, Eski Mısırlıların insan ve evrene dair sahip oldukları derin bilgiyi gösterir ve Maat adını verdikleri ilahi düzene olan güçlü inançlarını vurgular. Maat, tüm evreni değişmez bir birlik içinde yönetir: doğa, devlet, toplum, birey ve tüm varoluş biçimleri, Maat’ın yarattığı evrensel düzenin parçalarıdır. Evrensel harmoni ve denge gereği yaratılan her şey birbirine  bağlıdır. Kozmik uyumdaki herhangi bir bozulma veya Maat düzeninin ihlali, birey için olduğu kadar toplum ve devlet için de olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Devamını okuyun

Merkez Efendi’nin Hikâyesi

Asıl ismi Musa Muslihiddin Kılıç olan Merkez Efendi  (1463-1552) Germiyan (Denizli) ilinin Sarımahmutlu köyünde doğmuş. Genç yaşlarda İstanbul’a geldiğinde  Sümbül Efendi’nin Kocamustafapaşa’daki dergâhına katılmış. Genç, güzel yüzlü, ürkek bakışlı bir genç olan Muslihiddin, Sümbül Efendi’nin sohbet ve nasihat edeceği saatlerde göze batmayan bir kenarda durup onu dikkatle ve hevesle dinlermiş. Derken günlerin birinde bir yaz sabahının erken saatlerinde dergâhta bir telaştır başlamış.  Şeyh Sümbül Efendi’nin bizzat nezaret ettiği bu hazırlık kim için yapılıyor bilen yoktu. Süren hazırlıkların şeklinden dervişlerden birine hırka giydirileceği anlaşılıyordu. Ama kime ? Dervişlik usul ve erkânınca kimse tecessüs göstermez, kimse kimseye söylenmeyen şeylerin sualini soramazdı. Dergâhın

Devamını okuyun

Çoban Çeşmesi

  Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi, Ey suyun sesinden anlıyan bağlar, Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi. “Göynünü Şirin’in aşkı sarınca Yol almış hayatın ufuklarınca, O hızla dağları Ferhat yarınca Başlamış akmağa çoban çeşmesi…” O zaman başından aşkındı derdi, Mermeri oyardı, taşı delerdi. Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi. Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi. Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu, Kerem’in sazına cevap veren bu, Kuruyan gözlere yaş gönderen bu… Sızmadı toprağa çoban çeşmesi. Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda, Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda, Ateşten kızaran bir gül ararda, Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi, Ne şair yas

Devamını okuyun