Eczacı ve psikolog Émile Coué’nin ruhsal ve fiziksel hastalıkları nasıl iyileştirdiği hakkında “ Birini tedavi etmeden önce sor, onu hasta eden şeylerden vazgeçmeye niyetli mi ” diye öğütlemiş Hipokrat (M.Ö. y 460-370). Eflatun (M.Ö. y 447-347) herhangi bir tedavinin başarıya ulaşması hakkında şöyle der : Bütünün tedavisi olmadan parçanın tedavisine; ruh olmadan bedenin tedavisine kalkışılmamalıdır. Antik çağdan bu güne dek filozoflar ve tıp bilginleri, insanın düşünce gücünü, meydana getirdikleriyle ölçmeye çalışmış ve bu gücün öngörülemeyen bir potansiyele sahip olduğunu öne sürmüşler. “ İnsan ne düşünürse odur ” ve “ Düşünüyorum demek ki varım” deyişleri evrensel dile yerleşmiş. Var oluşla …
Blog Posts
Her şey birbirine gizli düğümlerle bağlıdır. Harvard Üniversitesi profesörü, Tasavvuf ve İslam kültürü konusunda engin bilgisi ve seçkin kitaplarıyla tanınan Anne Marie Schimmel (1922-2003), Sayıların Gizemi adlı kitabı ile numeroloji alanında eşsiz bir kaynak sunar. Musevi, Hıristiyan ve İslam dini geleneklerinde sayıların gizemli anlamlarını folklor, edebiyat, sanat, günlük hayat ve inançlardan yola çıkarak zengin, kimi zaman hayrete düşüren örneklerle anlatır. Belirli sayıların nasıl kutsal, mistik semboller taşıdığını, bereket getirdiğine inanılan uğurlu sayıları ve dişil – eril ayrımını açıklar. Antik Yunan’dan günümüze sayıları simgeleyen görsellerle aydınlatılmış bu eser, evrensel bilginin engin bir koleksiyonu olarak öne çıkıyor. Kitabının giriş bölümünde …
“Müzik öylesine bir haz verir ki insan tabiatı onsuz yapamaz,” demiş Konfüçyüs. Victor Hugo da müzik, insan için vazgeçilmezdir der çünkü : “Müzik, kelimelere sığmayanı ve sessiz kalamayacak olanı ifade eder.” Yaradılışın başından beri var olan müziğin insan beyniyle ve ruhuyla olan gizemli bağını araştıran tanınmış bilişsel psikolog, müzisyen ve nörobilimci Daniel Levitin, müziğin, beyin, düşünceler, duygular ve ruh üzerindeki etkileri hakkında der ki : Müziğin meydana getirdiği ruh hâlleri müziğin gizeminin bir parçasıdır. Çoğumuzun müziğe yönelmesinin sebebi duygusal deneyim içindir. Çünkü müzik, belirli bir anıyı, deneyimi veya ruh hâlini canlandıracak duyguyu tetikleyebilen güce sahiptir. Yaptığı çağrışımlarla, dinleyicinin iç dünyasında …
Ölümün eşiğinde yaşanan berraklık, farkındalık ve öteki dünyaya ait “uhrevi” duygular hakkında saygın doktorların hayret uyandıran tıbbi raporları İnsanlar merak etmeyi sever ve bu bilimin çekirdeğidir. -Ralph Waldo Emerson İkinci Dünya Savaşı sırasında Avusturyalı şair ve yazar Karl Skala (1924–2006), birliğiyle beraber Rusya’ya savaşmaya gider. O ve silah arkadaşı Hannes, topçu ateşine yakalanınca bir tilki inine sığınırlar. Hannes vurulur ve orada ölür. Skala ağır yaralanır ve her ikisinin de gökyüzünde yükseldiğini ve kendilerini, aşağıdaki savaş alanına bakarken bulduğunu hisseder. Arkadaşının ölü bedeninin ağırlığını üzerinde hisseden Skala başını yukarı kaldırır ve parlak bir ışık huzmesi görür; arkadaşını tutarak ışığa doğru ilerler. …
İranlı âlim, şair, bilge hekim, Ferîdüddin Attâr’ın (c. 1142 – 1221) Mantıku’t Tayr adlı eserinden bir alıntı Bir gece toplandı pervâneler çırpışan bir hâlde Mumun ışığı hakkında hakikati öğrenmek için İçlerinden biri dedi ki : “Hepimiz birden gitmeyelim; birimiz gidip mumu bulsun, sonra dönüp bize haber versin.” Bunun üzerine pervânelerden biri yola çıktı; uzakta bir sarayın içinde yanan mumun ışığına doğru uçtu. Göz ucuyla şöyle bir baktı dışarıdan, daha yaklaşmadı. Sonra, döndü geri geldi ve gördüğünü, anladığı kadarıyla diğerlerine tarif etti. Aralarında kılavuz olan pervâne söylediklerinin hiçbirini ciddiye almadı : “Onun alevden haberi bile yok…” dedi. Derken ikinci …
Nobel ödüllü yazar Romain Rolland’ın, Sigmund Freud’u ziyareti, dostlukları ve bilinçaltının gizli köşelerine erişmeyi nasıl başardığı hakkında Fransız Nobel ödüllü yazar Romain Rolland (1866-1944), Sigmund Freud‘un (1856-1939) öncü analizleri ve bulgularının yeni ufuklar açacağını 1900lerin başında öngörmüştü. Freud’u bu kara kıtada cesur bir yoldaş ve dâhi bir seyrüseferci olarak kabul etmişti. 1924’te, Freud ve kızı Anna Freud’u Viyana’daki dairelerinde ziyareti sırasında gördüğü Freud’un çalışma odasını hayret içinde tarif eder: Küçük tanrılarla, fetişlerle, muskalarla, insanlığın erotik ve dîni rüyalarının hayâlî yansımalarıyla dolu bir oda ! Arkadaşlıkları düzenli mektuplaşmalarla devam eder. Tartıştıkları konular, insan dürtülerinin itici gücü, bilinçaltına erişim, id-ego-süperego arasında …
Kalbin derinliklerine indikçe, ayna daha berrak ve temiz hale gelir. – Rumi İnsanın kendi içinde süregelen karşılıklı konuşmalar, kişinin kendi üzerinde düşünmesi, iyiyi kötüden ayırt etmesi ve doğru karar vermesi için vazgeçilmez bir araçtır. Ünlü çocuk psikoloğu D.W. Winnicott içte geçen konuşmaları “benlik” gelişiminin önemli bir parçası olarak tanımlar : İç diyalog, kişinin belirgin bir varoluş duygusuyla bilincini uyanık hissettiği fantazi ile gerçeklik arasındaki mekanda geçer. Bilinçaltı ve bilinç arasında seyir hâlinde iken şimdi ve geleceğe yansıtılan benlik, bir olur, aynı anda ortaya çıkar. Kişi, benliğinde cereyan eden duygu ve düşünce akımlarının farkına varır, onları ayrıştırır. Hoşa giden ve yararlı …
Düşünce ve görüşte bilinçli yaratılan bir farklılığın hisleri ve davranışı nasıl düzenlediği hakkında 11. yüzyılın büyük tıp bilgini ve filozofu İbn-i Sina, duyguların insan ruhu ve davranışı üzerindeki zorunlu rolünü tespit etmiş ve büyük eseri Tıbbın Kanunu‘nda şöyle yazmış : “Duygular, sağlığı ve davranışları etkiler. İnsan, öz-denetimi için duyguları üzerinde hakimiyet kazanmalıdır.” Yüzyıllar sonra, duygu düzenleme modeliyle tanınan Stanford Üniversitesi Psikofizyoloji Laboratuvarı’nın yöneticisi James Gross şöyle açıklıyor : Duygusal düzenleme (regülasyon), kişinin hangi duygulara sahip olduğu, bu duyguları ne zaman ve ne süreyle yaşadığı, ve ifade ediş süreçleri üzerindeki yönetim kabiliyetidir. Duygusal bir deneyimin ortasında insanın akıl ve irade gücünü …
Fars mitolojisinde hikaye edilir ki lâlenin üzerindeki bir çiğ tanesine yıldırım düşer ve yaprağı alev alır. Hemen arkasından donar kalır. Lâlenin içinde dipteki karalık bu yanma sonucu oluşur. Dışı kırmızı kalır. Bu yüzden Mevlâna lâleyi, “bağrı yanık bir gülümsemeye” benzetir. Adını, Farsçada kırmızı anlamına gelen la’l kelimesinden alır. Zor iklimlerin çiçeği olarak bilinen lâle Anadolu’ya Orta Asya’dan ve İran üzerinden gelir. İlk izleri Selçuklu (1251) döneminde Karatay medresesi çinilerinde görülür : Kanuni döneminde parlayan İznik çinilerinde lâle motifi tüm zarafetiyle boy gösterir. 16. Yüzyılda yabani çiçek olmaktan çıkıp bahçe çiçeği olarak yayılmaya başlayınca türleri çeşitlenir. İstanbul lalesi dediğimiz o …
Hacı Bektaş Veli’nin sırlı hikâyesi bu, başı sonu olmayan bir zaman içinde geçen. Sır gelip sır gitmiş… gerçek yüzünü tam anlamıyla gören bilen olmamış. Hikâye edilir ki yaşadığı Horasan’da yanmakta olan bir ocaktan aldığı ucu tutuşmuş çırayı Rum diyarına doğru atar. Çıranın toprağa düştüğü yer, ona vahiy olunan ilahi buyrukla gideceği yeri gösterir. “ Ya Bektaş her kande (her nereye) bu köseği (çıra) düşer ise, senin yerin anda olsa gerektir! ” Köseğinin düştüğü yerden kendisine sanki haber ulaşmış gibi bir ses erişir de kulağına der : Suluca Karahöyüğü sana yurt verdik. Aynık burda eğlenme, Ruma revan ol yürü ! Bu …
Social Profiles