Bunu işitmişsindir; hatırındadır; padişahların adetiydi. Sol yanlarında yiğitler dururlardı; çünkü kalp bedenin sol yanındadır. Defterdarlar, kalem erbabı sağ yanında dururlardı; çünkü yazı bilgisi sağ elle kazanılır; yazı sağ elle yazılır. Sufilereyse karşılarında yer verilirdi; çünkü onlar can aynasıdır; hatta aynadan da iyidir onlar. Gönül aynasında, hiç dokunulmamış şekiller belirsin diye gönüllerini Tanrıyı anışla, Tanrıyı düşünüşle cilalamışlardır onlar. Yaradılış belinden güzel olarak doğan kişinin önüne ayna koymak gerek. Güzel yüz aynaya aşıktır; güzel, cana ciladır; gönüllere temizlik verir. Rumi (Mesnevi I-II: 3160)
Kategori: Kitaplar
Aşk delilikten büyüktür. En güzel, en içli aşk hikayelerinden biri olan Leylâ ve Mecnun’un önsözünde Zia Inayat Khan şöyle yazar[i]: Plato, aşkı “ilahi delilik” olarak tanımlarken, Leylâ’nın aşkıyla deli divane olan Mecnun için “aşk delilikten büyüktür”. Mecnun’un “kalbin dini” ne taptığını düşünen Sufilere göre “sadık olanlar Allah’ın aşkı ile yanarlar (2:165)”. Hallaj’ın aşkı gibi –bu yüzden öldürülmeye götürüldüğünde “Ben Hakikat’im” derken, Mecnun’un da ömrünün sonlarında benzer bir coşkuyla “Ben Leylâ’yım” dediği söylenir. Kimi mistiklere göre de Leylâ’nın güzelliği, Mecnun’un kalbini tuzağa düşürüp, onu, aşkın küheylanı yapmak için Ebedi Avcı’nın kurduğu bir tuzaktır. Çünkü Sufi inanışa göre beşeri aşk, insan yüreğini …
Bu aya özel paylaşmak istediğim iki mutluluk anının tarifi : Akşam fırından yeni çıkmış Ramazan pidesinin kenarından bir parçanın koparıldığı an ile yemeden önceki kısa aralıkta içe çekilen kokusu Bir yaz akşamının ıhlamur kokulu sessizliğinde, bahçenin kuytu köşelerinden birdenbire ortaya çıkıp dansetmeye başlayan ateş böcekleri ile yaşanan sihirli bir an. Dikkat ettiğimiz zamanlar hayat çeşit çeşit mucizelerle dolu. Bizi heyecanlandıran, gülümseten, kimi zaman sessiz bırakan, hayrete düşüren, motive eden mucizeler… İşte yakaladığımız bu anlarda duyduğumuz heyecan, sevinç, mutluluk hisleriyle beraber içimiz şükranla dolar bir anda. Bazen uçup gider bu his, bazen de etkisi uzun süre kalır üzerimizde. Sonrasında ise gündelik …
Şölen – The Banquet, Eflatun’un (Platon) sevgi ve dostluk üzerine yazdığı söyleşilerden oluşan eseri. Yemek ve içkiyle başlayan şölende, konular sevgi, yürekli insanlar, kavuşmak, yaratıcılık, sevgi ve müzik, gökbilgisi…ile devam eder. Eflatun’un zengin, benzersiz ve zamanın ötesine geçen düşünceleri, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu’nun tercümesi ile çok rahat anlaşılan ve zevkle okunan bir kitap olmuş. Kitapta, Sokrates’in sevgi üzerine geçen konuşmasından bir bölüm: Aphrodite dünyaya geldiği gün, bütün tanrılar şölendeymiş. Zekânın oğlu Bolluk da aralarındaymış. Yemekten sonra Yoksulluk, şölenden payını istemeye gelmiş, kapının önünde durmuş, beklemiş. Tanrı şerbeti ile sarhoş olan Bolluk, Zeus’un bahçelerine çıkmış ve bir yerde uykuya dalmış. …
Akşamın birinde pervaneler toplanmış, mumun ışığını nasıl bulacaklarını tartışıyorlardı. İçlerinden biri dedi ki: “Hepimiz birden gitmeyelim; birimiz gidip mumu bulsun, sonra dönüp bize haber versin.” Pervanelerden biri yola çıktı; uzakta bir köşkün içinde yanan bir mum ışığı gördü. Döndü geri geldi ve anladığı kadarıyla mumu anlatmaya çalıştı. Aralarında bilge olan pervane: “Senin mumdan haberin bile yok…” dedi. İkinci pervane hevesle yola çıktı, köşkün içine kadar gitti, muma yakından baktı ve o da geri geldi, mumun nasıl ışık yaydığını anlattı. Bilge pervane “anladığının işareti yok üzerinde” dedi. Sıra sonuncu pervaneye geldi. Pervane mumun ateşini görünce coştu, sarhoş oldu. Kendinden geçerek coşkuyla …
Aşık, aşkından deli divane halde başka hiçbirşey düşünemez olur. Aklı fikri sevgilisinde, onunla olmadığı zamanda onun hayaliyle yaşar, için için onunla konuşur. Aynaya bakar, kendini onun gözünden görür. Düşünür acaba şimdi o ne yapıyor, o ne düşünüyordur…Uykuya dalarken yine aklında o vardır, gözünü açar aklına ilk gelen şey sevgilisidir, gözleri, çehresi, gülümseyişidir…Nereye gitse, aşkla doludur, diğer işler önemsizleşir. Kimi zaman kendi kendine güler, kimi zaman içini çeker. Aşk hallerini yazmakla bitmez, kelimelere sığmaz. Yaradılışın en başından beri var olan aşk, doğuda batıda tüm dünya edebiyatlarına, müziğe, ruha ilham kaynağı olur, etkileri yaşamda ve hatırlarda kalır… Okuduğum en içli aşk hikayelerinden …
“İnsanlar merak etmeyi sever, bu da bilimin çekirdeğidir.” Ralph Waldo Emerson II. Dünya Savaşı sırasında Karl Skala ve silah arkadaşı, ağır top ateşinden sığınmak için bir tilki inine saklanırlar. Atış isabet eder ve Skala’nın arkadaşı orada ölür. Skala ağır yaralanır. Ölen arkadaşıyla beraber yukarı göğe doğru çekildiklerini hisseder, ve kendilerini aşağıdaki savaş alanına bakarken bulurlar. Ölen arkadaşının bedeninin kendine doğru yaslandığını hisseden Skala yukarı doğru bakar ve parlak bir ışık görür; arkadaşının bedenini de tutar ve birlikte yukarıdaki ışığa doğru giderler. Aniden Skala durur ve sonrasında bedenine geri döner.[i] Bu top atışı Skala’yı ömrünün sonuna kadar sağır bırakır ama …
Tanınmış bir bilim adamı, Duke ve Harvard üniversitelerinde 30 yılı aşan akademik hayatının yanısıra beyin cerrahı olarak çalışan Dr. Eben Alexander, bilimsel kanıt odaklı yaklaşıma sahip olan bir doktor. Bilincin beynin kimyasal ürünü olduğunu, fiziksel beynin sınırları dışında bilincin var olamayacağı görüşünde. Kısacası beyin durmuşsa, bilinç de yok demektir inancıyla çalışmakta. Yaşam sona erdiğinde ekran kararır ve gösteri biter. Dr. Alexander, bunun aksi deneyimleri yaşayanların anlattıklarını fantazi olarak kabul eder. Derken kendi beyni ölümcül bir bakteriyel menenjit saldırısına uğrar; 7 gün kaldığı komanın sonunda beynin hayati parçası olan neokorteksi artık yok denecek kadar hasar görmüştür, tıbben ölü sayılır. Kendi çalıştığı …
Sümbül Efendi İstanbul Kocamustafapaşa’daki tekkesinde çevresini saran dervişlerle birlikte yaşamını sürdürürmüş. Ömrünün sonuna yakaştığını hissettiği vakit Halveti geleneğine uygun biçimde kendisine kimin halef olacağını düşünmeye koyulmuş. Günlerden bir gün dervişler şeyhlerini huzurunda otururken Sümbül Efendi “ A dervişler, ” demiş, “ Hak rahmetinin tecellisi, İstanbul’un taşından toprağından renk renk türlü türlü çiçekler fışkırıyor. Hepiniz bir tane getirseniz gözümüz gönlümüz açılacak.” Dervişler, ilk defa şeyhlerinin kendilerinden bir şey istediğini görüyorlardı. Hem sevindiler hem telaşlandılar. Sohbet dağılıp şeyh halvete çekilince herkes bağlara bahçelere dağıldı. Kucak kucak demet demet çiçek topladılar. Ertesi gün Kocamustafapaşa dergâhı bir çiçek meşherine dönmüştü. Yalnız derviş Merkez Efendi’nin …
Gizli bilgiden bir örnek istersen Rum ülkesi halkıyla Çinlilerin hikayesini söyle. Çinliler, biz daha usta ressamız dediler; Rum ülkesi ressamları da bizim ustalığımız daha üstündür davasına giriştiler. Padişah, davanızda hanginiz haklısınız; anlamak için sizi sınamak isterim dedi. Çin ressamlarıyla Rum ressamları huzura geldiler; Rum ülkesi ressamları resim yapmayı daha iyi biliyorlardı. Çinliler, bize bir oda ayırın, verin, bir oda da sizin olsun dediler. Kapıları birbirine karşı iki oda vardı; odaların birini Çinliler aldı, öbürünü Rumlular. Çinliler, padişahtan yüz çeşit renkte boya istediler. O yüce padişah da hazineyi açtı. Her sabah Çinlilere hazineden boyalar bağışlanmadaydı. Rumlularsa ne resim işe yarar, ne …
Social Profiles