Dostluk Hakkında

“Belli dost bellisiz işlerde belli olur.”   Certus incertus cerni. İnsan, yaradılış gereği sosyal bir varlık olduğundan hemcinsleriyle bağ kurmaya göre programlanmış. Kurduğumuz çeşitli sosyal bağlar, gelip geçen arkadaşlıklar, hercai ilişkiler arasında yıllar içinde eskimeyen, hatta kıymeti artan dostluklarımız da vardır. Onlar farklıdır, diğer fâni ilişkilerden ayrı tutarız. Kökleri sağlamdır, zaman ve mekandan etkilenmezler. Orada bize yakın var olduklarını biliriz. Cicero, dostluk üzerine yazdığı De Amicitia adlı eserinde bu sorulara, düşünülmüş, denenmiş, ve gerçekçi bazı cevaplar verir:[i] Dostluğun karşılıklı yakınlığında kendini dinlendirmeyen insan için hayat hayat mıdır ! Karşında, kendinle konuşuyormuş gibi herşeyi söylemeye cesaret edebileceğin birini bulmaktan daha tatlı

Devamını okuyun

Pervâne’nin Hikâyesi

  Akşamın birinde pervâneler toplanmış, mumun ışığını nasıl bulacaklarını tartışıyorlardı. İçlerinden biri dedi ki: “Hepimiz birden gitmeyelim; birimiz gidip mumu bulsun, sonra dönüp bize haber versin.” Pervânelerden biri yola çıktı; uzakta bir köşkün içinde yanan bir mum ışığı gördü. Döndü geri geldi ve anladığı kadarıyla mumu anlatmaya çalıştı. Aralarında bilge olan pervâne: “Senin mumdan haberin bile yok…” dedi. İkinci pervâne hevesle yola çıktı, köşkün içine kadar gitti, muma yakından baktı ve o da geri geldi, mumun nasıl ışık yaydığını anlattı. Bilge pervâne “anladığının işareti yok üzerinde ” dedi. Sıra sonuncu pervâneye geldi. Pervâne mumun ateşini görünce coştu, sarhoş oldu. Kendinden

Devamını okuyun

Ölümden Sonra

 “İnsanlar merak etmeyi sever, bu da bilimin çekirdeğidir.” Ralph Waldo Emerson II. Dünya Savaşı sırasında Karl Skala ve silah arkadaşı, ağır top ateşinden sığınmak için bir tilki inine saklanırlar. Atış isabet eder ve Skala’nın arkadaşı orada ölür. Skala ağır yaralanır. Ölen arkadaşıyla beraber yukarı göğe doğru çekildiklerini hisseder, ve kendilerini aşağıdaki savaş alanına bakarken bulurlar. Ölen arkadaşının bedeninin kendine doğru yaslandığını hisseden Skala yukarı doğru bakar ve parlak bir ışık görür; arkadaşının bedenini de tutar ve birlikte yukarıdaki ışığa doğru giderler. Aniden Skala durur ve sonrasında bedenine geri döner.[i]   Bu top atışı Skala’yı ömrünün sonuna kadar sağır bırakır ama

Devamını okuyun

Bu Dünyanın Ötesinde

Tanınmış bir bilim adamı, Duke ve Harvard üniversitelerinde 30 yılı aşan akademik hayatının yanısıra beyin cerrahı olarak çalışan Dr. Eben Alexander, bilimsel kanıt odaklı yaklaşıma sahip olan bir doktor. Bilincin beynin kimyasal ürünü olduğunu, fiziksel beynin sınırları dışında bilincin var olamayacağı görüşünde. Kısacası beyin durmuşsa, bilinç de yok demektir inancıyla çalışmakta. Yaşam sona erdiğinde ekran kararır ve gösteri biter. Dr. Alexander, bunun aksi deneyimleri yaşayanların anlattıklarını fantazi olarak kabul eder. Derken kendi beyni ölümcül bir bakteriyel menenjit saldırısına uğrar; 7 gün kaldığı komanın sonunda beynin hayati parçası olan neokorteksi artık yok denecek kadar hasar görmüştür, tıbben ölü sayılır. Kendi çalıştığı

Devamını okuyun

Merkez Efendi’nin Çiçekleri

Sümbül Efendi,  İstanbul Kocamustafapaşa’daki tekkesinde çevresini saran dervişlerle birlikte yaşamını sürdürürmüş. Ömrünün sonuna yakaştığını hissettiği vakit Halveti geleneğine uygun biçimde kendisine kimin halef olacağını düşünmeye koyulmuş. Günlerden bir gün dervişler şeyhlerini huzurunda otururken Sümbül Efendi  “ A dervişler, ” demiş, “ Hak rahmetinin tecellisi, İstanbul’un taşından toprağından renk renk türlü türlü çiçekler fışkırıyor. Hepiniz bir tane getirseniz gözümüz gönlümüz açılacak.” Dervişler, ilk defa şeyhlerinin kendilerinden bir şey istediğini görüyorlardı. Hem sevindiler hem telaşlandılar. Sohbet sonlanıp şeyh halvete çekilince herkes bağlara bahçelere dağıldı. Kucak kucak, demet demet çiçek topladılar. Ertesi gün Kocamustafapaşa dergâhı bir çiçek meşherine dönmüştü. Sadece derviş Merkez Efendi’nin

Devamını okuyun

Ressamların Bahsi

Gizli bilgiden bir örnek istersen Rum ülkesi halkıyla Çinlilerin hikâyesini söyle. Çinliler, biz daha usta ressamız dediler; Rum ülkesi ressamları da bizim ustalığımız daha üstündür davasına giriştiler. Padişah, davanızda hanginiz haklısınız; anlamak için sizi sınamak isterim dedi. Çin ressamlarıyla Rum ressamları huzura geldiler; Rum ülkesi ressamları resim yapmayı daha iyi biliyorlardı. Çinliler, “Bize bir oda ayırın, verin, bir oda da sizin olsun” dediler. Kapıları birbirine karşı iki oda vardı; odaların birini Çinliler aldı, öbürünü Rumlular. Çinliler, padişahtan yüz çeşit renkte boya istediler. O yüce padişah da hazineyi açtı. Her sabah Çinlilerehazineden boyalar bağışlanmadaydı. Rumlularsa “Ne resim işe yarar, ne boya;

Devamını okuyun

Mutluluk Hâlleri

  Nerede mutlu olsak? Nasıl mutlu olsak? Ne zaman gelecek mutluluk? Yaşadığımız sürece bu konu hep gündemimizde. Değerlendirmeler, ölçümler derken : az ya da çok mutlu, aşağı yukarı mutlu, bazen var ya da bazen yok, oldu ya da olacak, geçmişte, şimdi, gelecekte …bir zamanda ve mekanda buluruz kendimizi. Belki en son mutlu olduğumuz halin anısı canlanır ya da gelecek mutluluklara dair bir hayal belirir gözümüzde … Bazen sahip olduklarımızla ölçeriz, bazen de isteklerimizin, beklentilerimizin gerçekleşme oranıyla bakarız mutluluğa. Ya da sevdiğimize kavuşmanın hayalidir o. Amaçlarımızla birlikte gözden geçiririz mutluluk tahminlerimizi. Bir hesaptır adeta. Elde edilen sonuca göre o anki mutluluğumuz

Devamını okuyun

İki Şarabın Farkı

Bir bakkalın dükkanında baktığı bir dudu kuşu[1] vardı. Yeşil renkli, güzel sesli, güzel dilli bir duduydu. Dükkanda bekçilik yapar; alışveriş edenlere hoş nükteler söyler, latifeler ederdi. İnsanlara hitap derken tıpkı insan gibi konuşurdu. Günlerden bir gün efendisi evine gitmişti. Dudu, dükkanı bekliyordu. Ansızın bir kedi, gördüğü fareyi yakalamak için hızla dükkana daldı. Dudu can korkusuyla köşesinden sıçrayınca gülyağı şişesi döküldü. O sırada sahibi çıkageldi. Tacirlere yakışır biçimde huzur-u kalple dükkana geçti oturdu. Bir de baktı ki dükkan yağ içinde, elbisesi de yağa bulanmış. O anda dudunun başına bir vurdu ki dudunun dili tutuldu ve çok geçmeden zavallının başı kel oldu.

Devamını okuyun

Şirazlı Hafız’ın Kerametleri ve Emsalsiz Gazelleri

Haydi saçalım gül yapraklarını Ve dolduralım bardağı meyle Parçalara ayıralım semaları Ve çıkalım yeni bir suretle Gaybın dili, esrarın tercümanı, Fars edebiyatının usta şairi Hafız’ın mucizelerle dolu hayatı, aşkı, falları ve gazellerinin hikmeti 500 den fazla gazelinin bulunduğu Divan’ı hem batıda hem doğuda en çok okunmuş eserler arasında yer alan Şirazlı Hafız’ın hayatı da şiirleri gibi mucizelerle dolu. 14. yüzyıl başlarında (y. 1320-1389) Şiraz’da Hoca Şemseddin Muhammed adıyla doğar. Hayatının detayları tam bilinmese de küçük yaşta Ku’ran, Sâdi, Attar ve Rumi’yi ezberlediği için Hafız adını alır ve şiirlerinde bu ismi kullanır. Babası erken yaşta ölünce, amcası ile birlikte, savaşların ve

Devamını okuyun