Blog Posts

Süleyman Peygamber’in Şifalı Bitkileri

  Rumi, benzeri olmayan Mesnevi’sinde Süleyman Peygamber’in mabedi ile ilgili bölümde anlatır: Davut Peygamber’e, oğlu Süleyman’ın bir mabet inşa edeceği, ilahi bir emir olarak tablete yazılmış ve önceden bildirilmişti. Takip eden yıllarda Süleyman Peygamber inşaata başlamış, Süleyman’ın Mabedi (Milattan ve İslamiyet’ten sonraki adıyla Mescid-i Aksa) olarak bilinen bu ibadet yeri, başka hiçbir yapıya benzemiyormuş, eşi benzeri yokmuş. Rumi der ki inşaatında kullanmak üzere yakındaki dağdan kırılan taşlar bir bir dile gelir, “Beni de götür!” diye seslenirlermiş. Bu mabedin kapıları da duvarları da yaşıyor aynı bedenin kapısı duvarının yaşadığı gibi. Can verilmiş kendilerine ve akıl bahşedilmiş Çünkü onlar, şahların Şah’ına aittirler.

Devamını okuyun

İlahi Komedya

  Arzum ve iradem zaten hepsi Tek bir hızda tekerlek gibi çevrildi Tıpkı güneşi ve diğer yıldızları döndüren aşk gibi. Dante Alighieri [1265 Floransa-1321 Ravenna]   Edebiyatın baş eserlerinden biri olarak kabul edilen İlahi Komedya, Dante’nin, öbür dünyaya yaptığı büyüleyici yolculuğunu anlatan ve yazılışının üzerinden 700 yıl geçmesine rağmen ölümsüz kalmış bir öykü. Dante’nin, 35 yaşında politik sebeplerle sürgüne gönderildiği sırada yazmaya başladığı bu yolculuk, bireysel bir yolculuktan daha fazlasını –insan olmaya ve ruhun ölümsüzlüğüne doğru uzanan ortak bir yolculuğu temsil ediyor. Yaşamın ve ölümün anlamını, bu dünyayı, öbür dünyayı, fâni ve ebedi olanı ayırt ederken, öbür dünyaya varınca bizi

Devamını okuyun

Sessiz Arkadaşlarımız Bitkilerin Akıllı Dünyası

  Bitkiler, zarar gördüklerinde acıyı hisseden, Mozart dinlemeyi seven, duygulara sahip canlı varlıklardır ve insanın dile gelmemiş düşüncelerini dahi hissedip tepki verebilirler. Bilimin bu bulgularından çok daha önce 1960’larda, bir yalan dedektörü kullanarak bitkilerle yaptığı deneylerle bilinen eski istihbarat ajanı . Cleve Backster, bitkilerin biliş, öğrenme, hafıza ve iletişim yeteneğine sahip akıllı yaratıklar oldukğunu keşfetti. Dedektör cihazının galvanometresini evindeki bitkiye bağladı ve sadece bitkisinin yandığını hayal ettiği sırada, galvanometrenin iğnesinin yükseldiğini dolayısıyla bitkideki elektrik akımının harekete geçerek arttığını gözlemledi. Beklenmedik bu hızlı artış bitkinin stress kimyasalları ürettiğini gösteriyordu. Bitkilerin “acı hissettiğini” ve “birincil algıya sahip olduklarını” öne sürdü. Diğer bitkiler

Devamını okuyun

Algılananın Ötesindekiler

  Algının, karakter oluşumu ve insanın kendini yönetmesi üzerindeki etkileri, insan davranışını anlamanın temel taşı olmuş. Nörobilim, düşüncenin, algılanan gerçek üzerindeki etkisini keşfetmeden çok önce, 1900’lerin başında psikoloji bilimi öncülerinden William James “Neyi algılamaya karar verdiğimize göre dünya şekil alır” demiş. Yaklaşık elli yıl sonra Carl G. Jung, bilinçaltının bizim en büyük rehberimiz olduğunu, bilinçaltında saklı olan bilginin, dünyayı çözümlerken ve kendimizi orada konumlarken kullanıldığını öne sürer. Gündelik hayatta başımıza gelir bazen, bilinçli bir sebebi olmasa da bir şeyi biliveririz ya da hissederiz. Kimi zaman daha önce görmediği bir yere girdiği zaman, içinde bir şeyler kıpırdanır insanın, bir renk bir

Devamını okuyun

Hızır ve Büyük İskender Ebedi Hayat Suyunu Ararken

Büyük İskender Ebedi Hayat Suyunu ararken yanına Hızır adında bir yoldaş verilir. Bu uzun yolculuk için Hızır elinde bir sepet erzak taşır. Kayalık bir yerde yürürlerken elindeki sepet sallanınca içinden iki kurutulmuş balık yere düşer ve düştükleri yerde bir su fışkırır. Bu su bir göle dönüşür, balıklar bu gölde canlanırlar...

Devamını okuyun

Hakikat Sözleri

  Hakikat yolunda tüm dinler birdir, Allah’ın gözünde ırkların, renklerin, kadın ve erkeğin arasında fark yoktur.[1] Şimdiye kadar okuduklarım arasında farklı bir yeri olan Hakikat Sözleri, Dr. Bahram Elahi tarafından babası Ostad Elahi’nin sözlü öğretilerinden derlenmiş ve Türkçesi 2017’de yayınlanmış bir kitap. Tanınmış bir düşünür, yargıç ve müzisyen olan Ostad Elahi’nin (1895-1974)  ailesi ve arkadaşları ile görüneni aşma, aşkınlık özlemi, kendini tanımanın yolları, doğal meditasyon ve ruhsal mükemmelliğin aşamaları gibi konularda ettikleri sohbetler ve soru cevap şeklinde geçen konuşmalarından oluşan bir seçki. Toplumda insan gibi yaşamanın yollarını, iç veya dış kaynaklı güçlükler karşısında başvurabileceğimiz çareleri, ruhumuzun olgunluğa ermesini ve sonsuz

Devamını okuyun

Hayat Hikâyeleri ve Kimlikler

Kimliğimizi tanımlarken yaşantımızın çeşitli dönemlerinde öne çıkan olayları ve mihenk taşlarını kullanırız. Kimlik tarifimize, yaşanmış anıları katarak anlam kazandırırken bir yandan da hayatımızın hikayesini yazarız. Bu hayat hikayesi, bizi biz yapan temalar, karakterler, sahneler, anılarla doludur. Geçen tüm zamanlar ve mekanlarda tek bir “ben” vardır. ”Ben”in anıları ve gelecekte olması tasarlanan “ben” imajları arasında var olur insan ve böylece “ben”in, tek ve bütün olarak devamlılığı zaman ve mekanda sürüp gider. Psikolojide bu olguya “hikaye edilen benlik” (narrated self) denir. Kimlik oluşmasında çok önemi olan bu benlik hikayesinin kökleri, ortalama 3 yaştan itibaren dil gelişimiyle birlikte hafızada ifade bulan ilk çocukluk

Devamını okuyun

Giderayak

Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak. Ceylanı kurtardım avcının elinden ama daha baygın yatar ayılamadı. Kopardım portakalı dalından ama kabuğu soyulamadı. Oldum yıldızlarla haşır neşir ama sayısı bir tamam sayılamadı. Kuyudan çektim suyu ama bardaklara konulamadı. Güller dizildi tepsiye ama taştan fincan oyulamadı. Sevdalara doyulamadı. Giderayak işlerim var bitirilecek giderayak. Nazım Hikmet Ran

Devamını okuyun

Çalgıcının Hikâyesi

Duydun mu bilmem Ömer’in zamanında çenk çalan varlıklı bir çalgıcı vardı. Bülbül onun sesini duydu mu kendinden geçerdi, güzelim sesini dinleyenlerin neşeleri birse yüz olurdu. Meclisleri, toplulukları onun soluğu, onun sesi bezerdi; sesinden, çalgısından kıyametler kopardı. Bir çalgıcıydı ki dünya onun yüzünden neşeyle dolmuştu; onun sesinden, eşi bulunmaz hayaller beliriyordu. Sesinden gönül kuşu uçardı; canın aklı şaşırır kalırdı. Zaman geçti,  çalgıcı kocadı; doğana benzeyen canı acze düştü. Sırtı küpün sırtı gibi kamburlaştı; kaşları eğer kuskununa döndü. Güzelim, cana can katan sesi çirkinleşti; kimse o sese önem vermez oldu. Zühre’nin[1] bile kıskandığı o ses, bir kart eşeğin sesine döndü. Zaten hangi

Devamını okuyun