Mevlânâ’nın Ölümü Sırasında Yaşanan Hikâyeler

  Mesnevi evrensel bir aşk ilahisidir.     Ölümünün 750. Yıldönümünde, büyük şair, arif, manevi usta Mevlânâ (30 Eylül 1207, Belh yöresi– 17 Aralık 1273, Konya), batıda en çok okunan şairlerin başında gelmekte. Eserlerinin ve kişiliğinin bugün Batı’da  ve Doğu’da ulaştığı başarının sebebi, onun her türlü dini normu aşan cesur yürekli manevi boyutudur der Leili Anvar. Mistik Fars edebiyatı, Mevlânâ’nın hayatı ve manevi kişiliği hakkındaki derin bilgisi ile tanınan yazar, Rumi adlı kitabın önsözünde o dönemi şöyle tarif eder :   Mevlânâ, manevi, kutsal ve doğaüstü olanın hayatın anlamlı bir parçasını oluşturduğu bir dünyada yaşadı. 13. yüzyılda Anadolu’da yaşayan insanlar

Devamını okuyun

İnsanın Seçimleri ve Mutluluğu

Başkalarına hakim olmak iktidar, kendine hakim olmak ise gerçek irade gücüdür.           –  Lao Tzu Evrenin yaradılışı sırasında sorulmuş yaratılanlara “ irade verelim mi…” diye. Hiç birisi üstlenmemiş. İnsan yaratıldığında ise irade ona bahşedilmiş. Böylece dağların taşların kaldıramadığı ağır yük, yaratılanların en yücesi olan insanın omuzlarına konmuş. Gün olur bir omzumuzda baştan çıkaran ses ile diğerinde aksini söylen ses arasında kalırız. Mesela bir şeyi çok arzular ama geri durmayı deneriz. Ya da zararı olacağını bildiğimiz bir şeyi yine de yaparız. Sakin sakin konuşurken birden öfkeye yenilir veya konuşmamızı gerektiren bir durumda geri çekiliriz. Böyle anlarda seçimimizi

Devamını okuyun

Sayıların Kozmik Dili

Pisagor, tıpkı tıbbın beden için bir arınma olduğu gibi, müziğin de ruh için bir arınma olduğuna inanıyordu.   Antik Yunan filozofu ve bilgin Pisagor (M.Ö. 570 – 495), evrenin bir bütün olarak uyumlu yapılardan ve sayılardan oluştuğuna, evrende her şeyin hareketinden ilahi bir müzik yayıldığına inanıyordu. Gezegenlerin, yıldızların uyumlu ve tekrarlayan dönüşlerinde, musica universalis, yani kürelerin müziği olarak ifade ettiği göksel melodilerin işitilebileceğini öne sürmüştü. Ona göre evrendeki küreler, müzik notalarına karşılık gelen matematiksel denklemlere göre dönmekteydi. Pisagor’un matematik ve  müzik teoreminden 2500 yıl sonra, günümüz astrofizik bilimi, gezegenlerin yörünge hareketleriyle orantılı rezonanslarından yayılan müziği keşfetti.     Aristoteles (M.Ö.

Devamını okuyun

Gözün Işığı ve Renklerin İnsan Üzerindeki Etkileri

Goethe’nin renk teorisi, gözün rengi nasıl gördüğü ve aynı anda kendi rengini nasıl yarattığı hakkında   Büyük şair ve bilgin Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832), insan gözünün şahit olduğu ışık ve renk fenomenolojisini tutkuyla araştırır ve bulgularını Farbenlehre (Renkler Teorisi) adlı eserinde toplar. Yaşadığı dönemde bilimsel ölçü noksanlığı nedeniyle pek kabul görmese de kurduğu fizyolojik renkler doktrini, daha sonra gelecek yüzyıllarda sanatta, fizikte ve felsefede geniş yankılara yol açacaktı. Fizyolojik olarak ifade edilen renklerin özneye, yani görme organına, “kendisi ışık olan” göze ait olduğunu, üstelik bu renklerin görme eyleminin koşulları olduğunu ileri sürmüştür. Öyle ki renkleri görmek, göz ile obje

Devamını okuyun

Gülün Anlattıkları

Gizemli bir çiçek olarak kabul edilen gül, antik çağlardan beri aşkın, güzelliğin ve ilahi mükemmelliğin sembolü olmuş. Gül özü, Anadolu’da, İran’da Zerdüşt zamanından bu yana (~MÖ 1000 ) yemeklerde, tıpta ve çeşitli törenlerde kullanılagelmiş. Ellerin ve yüzün arınması için gülsuyu ile yıkanması, birbiri üzerine gülsuyu serpilmesi, gül şerbeti içilmesi, gül tütsüsü çeşitli etnik, kültürel, dini törenlerde yer almış. Orta çağda gül, manastır avlularında yetiştirilir, tütsü ve tıbbi amaçlar için kullanılırmış. Bugün en kaliteli gül suyu ve gül yağının, Bulgar ve Türk güllerinden çıkarıldığı kabul edilmekte. Greko-Romen mitolojisinde hikâye edilir ki gül aslen beyazdı. Ancak Adonis yaralanınca Afrodit’in onun yanında diz

Devamını okuyun

Öz Bilince Işık Tutan Rüyalar

Rüyanın gerçekle bağlantısı ve rüya aracılığıyla insan benliğinin bilinmeyen kısımlarına erişebilmek hakkında “ Rüyasız bir dünya ışın geçirmez ve ağır olur, ” diye yazmış günlüğüne Anaïs Nin (1903-1977). Sigmund Freud (1856-1939) rüyaları, ilkel benliğimizin uygar benliğimizle buluştuğu ve tüm anıların toplandığı “ bilinçaltı faaliyetlerimizin bilgisine giden kraliyet yolu ” olarak tanımlar. Bilinçaltı, kişinin kendini bütünüyle tanıması için harika bir rehberdir. Carl Jung (1875-1961) için bilinçaltı paha biçilmez bir kaynaktır: Rüyalar aracılığıyla iletişim kuran bilinçaltı, kişinin varlığının en az yarısıdır. Başka hiçbir kaynaktan elde edilemeyecek tavsiyeler ve rehberlik sunar. Bu nedenle, ister psikoanalist ister rüyayı görenin kendisi tarafından, rüyaların yorumlanması tamamen

Devamını okuyun

Venüs ile Mars’tan Gelenlerin Dünyadaki Yaşamları

Dünyada en çok satan kitabında John Gray, kendilerini yeryüzünde bulan Marslılarla Venüslülerin ortak yaşamlarını anlatıyor. Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten adlı  hikâye, uzun zamanlar önce bir gün Marslıların teleskoplarından bakarak Venüslüleri keşfetmesiyle başlar. Venüslüleri ilk kez gören Marslıların içinde hiç tanımadıkları hisler uyanır. Bu hâl üzerine  hızlıca uzay yolculuğunu icat ederler ve Venüs’e uçarlar. Venüslüler, Marslıları kollarını açarak karşıladılar. Bu günün geleceğini aslında sezgisel olarak biliyorlardı. Marslılar ve Venüslüler arasındaki aşk büyüleyiciydi. Birlikte olmaktan, birbirlerini öğrenmekten ve keşfetmekten keyif alarak birbirlerinin ihtiyaçlarını, tercihlerini ve davranış kalıplarını keşfettiler. Yıllarca sevgi ve uyum içinde birlikte yaşadılar. Ancak günlerden bir gün Dünya’ya uçmaya karar

Devamını okuyun

İnsanın Ölümsüzlük Arayışı

    İnsanın ölümsüzlük arayışı eski Mezopotamya’ya (MÖ 2100), Gılgamış Destanı’na dek uzanır. Gılgamış, yol arkadaşının ölümünün ardından derin keder içinde sonsuz yaşamın sırrını keşfetmek için uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Yolculuğunun sonunda sır ona açılır : “Aradığın sonsuz hayatı burada bulamazsın. Çünkü Tanrı insanı yarattığında, payına ölümü de verdi.” Gılgamış yaşam ve ölüm döngüsünün gerçeğine uyandıktan kısa bir süre sonra da ölür. Ancak adı, çivi yazısı tabletlerde yazılan Gılgamış Destanı’nda günümüze kadar yaşamaya devam eder gelir.     Gılgamış’tan 1500 yıl sonra Büyük İskender (MÖ 356-323) Pers ve Anadolu’ya yaptığı seferlerde sonsuz yaşam suyunu arar. Hikâye edilir ki

Devamını okuyun

Baharı Getiren Yürekli Gençler

Firdevsi (940 – 1020) ünlü eseri Şahnâme’de zalim ve şeytani bir kişilik olan kral Zahhak ile hak ve iyiliği temsil eden genç Faraydun (~ MÖ 1500) arasındaki mücadeleyi hikâye eder. Zerdüştlük (Zoroaster) inancında kötülüğü temsil eden Ahriman, Zahhak’ın aklına işler, kral olan babasını öldürerek tahta çıkmasının gerekli olduğunu binbir dille anlatır. Kulağına yapacaklarını fısıldarken, bir yandan da Zahhak’ın her iki omzuna birer yılan yerleştirir. Sonunda Zahhak babasını öldürür ve tahta geçer. Kral giderek zalim bir tirana dönüşür. Halka yapmadığını bırakmaz. Derken omzundaki yılanlar hiç doymaz olur. Bu durumu izleyen Ahriman yine bir cin fikirle gelir ve yılanları doyurmazsa Zahhak’ın beyninin

Devamını okuyun

Eski Mısır’da Ruhun Ölümden Sonra Yargılanması

  Eski Mısırlılar (MÖ 3100) ruhun ölümsüzlüğüne ve ölümden sonra hayata inanırlardı. Ani papirüsünde ruhun öbür dünyaya yolculuğu ve ilahi yargı sahneleri renkli bir şekilde resmedilmiştir. Hiyeroglifler, Eski Mısırlıların insan ve evrene dair sahip oldukları derin bilgiyi gösterir ve Maat adını verdikleri ilahi düzene olan güçlü inançlarını vurgular. Maat, tüm evreni değişmez bir birlik içinde yönetir: doğa, devlet, toplum, birey ve tüm varoluş biçimleri, Maat’ın yarattığı evrensel düzenin parçalarıdır. Evrensel harmoni ve denge gereği yaratılan her şey birbirine  bağlıdır. Kozmik uyumdaki herhangi bir bozulma veya Maat düzeninin ihlali, birey için olduğu kadar toplum ve devlet için de olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Devamını okuyun