İnsanın ölümsüzlük arayışı eski Mezopotamya’ya (MÖ 2100), Gılgamış Destanı’na dek uzanır. Gılgamış, yol arkadaşının ölümünün ardından derin keder içinde sonsuz yaşamın sırrını keşfetmek için uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Yolculuğunun sonunda sır ona açılır : “Aradığın sonsuz hayatı burada bulamazsın. Çünkü Tanrı insanı yarattığında, payına ölümü de verdi.” Gılgamış yaşam ve ölüm döngüsünün gerçeğine uyandıktan kısa bir süre sonra da ölür. Ancak adı, çivi yazısı tabletlerde yazılan Gılgamış Destanı’nda günümüze kadar yaşamaya devam eder gelir. Gılgamış’tan 1500 yıl sonra Büyük İskender (MÖ 356-323) Pers ve Anadolu’ya yaptığı seferlerde sonsuz yaşam suyunu arar. Hikâye edilir ki …
Kategori: Kitaplar
Eski Mısırlılar (MÖ 3100) ruhun ölümsüzlüğüne ve ölümden sonra hayata inanırlardı. Ani papirüsünde ruhun öbür dünyaya yolculuğu ve ilahi yargı sahneleri renkli bir şekilde resmedilmiştir. Hiyeroglifler, Eski Mısırlıların insan ve evrene dair sahip oldukları derin bilgiyi gösterir ve Maat adını verdikleri ilahi düzene olan güçlü inançlarını vurgular. Maat, tüm evreni değişmez bir birlik içinde yönetir: doğa, devlet, toplum, birey ve tüm varoluş biçimleri, Maat’ın yarattığı evrensel düzenin parçalarıdır. Evrensel harmoni ve denge gereği yaratılan her şey birbirine bağlıdır. Kozmik uyumdaki herhangi bir bozulma veya Maat düzeninin ihlali, birey için olduğu kadar toplum ve devlet için de olumsuz sonuçlar doğurabilir. …
Asıl ismi Musa Muslihiddin Kılıç olan Merkez Efendi (1463-1552) Germiyan (Denizli) ilinin Sarımahmutlu köyünde doğmuş. Genç yaşlarda İstanbul’a geldiğinde Sümbül Efendi’nin Kocamustafapaşa’daki dergâhına katılmış. Genç, güzel yüzlü, ürkek bakışlı bir genç olan Muslihiddin, Sümbül Efendi’nin sohbet ve nasihat edeceği saatlerde göze batmayan bir kenarda durup onu dikkatle ve hevesle dinlermiş. Derken günlerin birinde bir yaz sabahının erken saatlerinde dergâhta bir telaştır başlamış. Şeyh Sümbül Efendi’nin bizzat nezaret ettiği bu hazırlık kim için yapılıyor bilen yoktu. Süren hazırlıkların şeklinden dervişlerden birine hırka giydirileceği anlaşılıyordu. Ama kime ? Dervişlik usul ve erkânınca kimse tecessüs göstermez, kimse kimseye söylenmeyen şeylerin sualini soramazdı. Dergâhın …
Psikolojinin mutluluk hakkında buldukları ile Mevlânâ’nın kalbi hoş tutmak için yazdıkları Nasıl mutlu olunur? Nerede daha mutluyuz? Kiminle mutluyuz? Ne zaman mutlu hissederiz? Ölene kadar mutlu olmak için can atarız. Geçmiş, şimdi ve gelecek zaman içinde mutluluk ölçümleri, tahminleri yaparız. Kimi zaman olur mutluluk hâlimize dair genel bir sonuca varırız : biraz mutlu, bazen mutlu, az çok mutlu – fena değil, geçmişte daha mutlu, şimdi mutlu ya da gelecekte daha mutlu olmayı uman hâllere daldığımız olur… Mutlu olduğumuz zamanları hatırlar ya da olası bir gelecek mutluluğu hayal ederiz. Çoğu zaman sahip olunanlar, istek ve beklentilerin altında kalsa da mutluluğu sahip …
“ Konuştuğun kelimeler yaşadığın ev olur ” der Hafız, ve bu fâni evdeki hayatı anlatır eşsiz diliyle Mevlânâ : Bir misafirhanedir bu insan olmak. Her sabah yeni bir varış. Bir sevinç, bir keder, bir fenâlık, Geliverir bir anlık farkındalık Sanki bir misafir gibi beklenmedik. Buyur et, ağırla hepsini sen ! Kalabalık hüzünler olsa bile gelen Evini apansız silip süpüren, Eşyalarını yerinden yok eden, Yine de onurlandır her misafirini. Belki de arındırıyordur seni Açmak için yeni bir sevincin yerini. Karanlık düşünce, utanç, şer Kapıda karşıla gülerek hepsini. İçeri davet et geleni, Şükret bak gelene sen. Gönderilmiştir her kimse gelen Olsun diye …
“Uyaran ve tepki arasında bir alan vardır, bu alanda tepkimizi seçme özgürlüğümüz ve gücümüz yatar.” -Viktor Frankl İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarından sağ kurtulan Viktor Frankl, 1946 yılında ünlü kitabı İnsanın Anlam Arayışı’nı yazdı. Hayatın anlamını sorguladığı kitabında cevabın türlü yaşam teorilerinde veya meditatif düşüncelerde bulunmadığını söyler. Hayata biçtiğimiz anlam, davranışlarımızla şekillenir der. Hayattan ne beklediğimizi değil de hayatın bizden ne beklediğini sorduğumuzda evrende ne yaptığımızı ve nereye gittiğimizi daha iyi kavrayabiliriz. Seçimlerimiz ve davranışlarımız daha bilinçli hâle gelir. Frankl ile aynı soruyu araştıran fizik bilimi, evrenin yaratılışını ve varoluşsal ikilemlerimizi çözmek için şevkle deneyler yapmakta. Bundan yüz yıl önce …
Kökü Latinceden gelen tolerans kelimesi, bir şeye tahammül etmek, hoş görmek veya eski Türkçede müsamaha etmek anlamında kullanılmakta. Diğer kişiye saygı duymak, varlığını kabul etmek ve onu dikkate almayı içerdiği için bir erdem olarak tanımlanır. Toplumsal anlamda tolerans, “Yobazlıktan uzak, farklı din, ırk, adet ve fikirleri serbest bırakan, toplumun işlemesini sağlayan pragmatik bir formüldür,” der etik filozofu Hans Oberdiek (1937-). Günümüz toplumunda farklı olanın varoluşunu sağlayan, önyargıya karşı panzehir işlevini gören bir formül. Yüz yıl önce Einstein’in öngördüğü gibi : Kanunlar tek başına ifade özgürlüğünü güvence altına alamaz; herkesin görüşlerini cezasız bir şekilde sunabilmesi için toplumda bir hoşgörü ruhu olmalıdır. …
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Fars diyarında, Hz Muhammed döneminde yaşayan bir ut çalgıcısı varmış. Günlerden bir gün Arabistan’a gitmek için Fars’tan yola çıkmış. Mekke’ye varmış, yörenin hali vakti yerinde aşiretlerine müzik çalar, geçimini sağlarmış. Yeni eğlenceler peşinde koşar, şehrin ayrıcalıklı meclislerinde, sefahat gecelerinde çalıp söylermiş. Bu kişiler Hz Muhammed’in yeminli düşmanlarıymış. Oysa çalgıcı, büyük bir şair olan ve aşiretinin gösterişli lüksünden uzak, mütevazi bir hayat süren bu peygambere karşı kalbinin derinliklerinde bir hassasiyet duyarmış. Gün olmuş devran dönmüş. Çalgıcı, ömrünün akşamında İslam dinine dönmüş. İşte sonra bunlar olmuş… Bu tozdan dünyayı çoktan terk etmiş olan Hz …
Üniversite yıllarında sevgili hocalarımdan birisi insan tabiatını anlatırken “Mülkiyet, kanunun onda dokuzudur” derdi. Yıllar sonra, sahip olma dürtüsü ve kıskançlık hakkında Kıskançlığın Üstesinden Gelmek adlı sıra dışı bir kitapla karşılaştım. Bu kitap, gizlide kalan kıskançlık duygusunu aydınlatan, onu hem anlaşılır hem de elle tutulur kılan, bu konuda okuduğum en iyi kitap oldu. Kendimize atfetmek istemediğimiz kıskanma hissi, beraberinde utanç, sıkıntı, dertlenme gibi duyguları da alevlendirdiğinden hepsinden topluca kaçınmak için bahsetmemeyi tercih ettiğimiz bir duygudur. Yine de çoğumuz bunu kendimizde, yaşamın farsklı alanlarında, profesyonel veya sosyal ortamlarda, ailevi ortamlarda veya bize yakın insanlar arasında deneyimleriz. Kıskançlık Tanımı Aşk kıskançlığı meselesini ayrı …
Zamanın sadık çarkında, Zeus ve Demeter’in kızı Persephonē Περσεφόνη, tohumların topraktan filizlendiği ve doğanın çiçeklerle bezendiği baharı temsil eder. Antik Yunan amfora ve tabletlerinde elinde bir demet başak ile resmedilen Persephone, hasat tanrıçası Demeter’in tek kızıdır. Genç yaşta, onu kendine eş olarak isteyen yeraltı tanrısı Hades tarafından kaçırılır. Titanlardan Cronus ve Rhea’nın en büyük oğlu, aynı zamanda Zeus, Poseidon, Hera, Demeter ve Hestia’nın kardeşi olan Hades, yeraltı dünyasında yaşar. Üç kardeş dünyayı kendi aralarında paylaştıklarında Zeus gökleri, Poseidon denizi ve Hades yeraltını almıştı. Sanat ve edebiyatta Hades, genellikle “acımasız veya kötücül bir tanrıdan ziyade sert ve ağırbaşlı” olarak …
Social Profiles