Sevgi gerçekten sahip olabileceğimiz, kendimizde tutabileceğimiz ve yola çıktığımızda yanımıza alabileceğimiz tek şeydir. Yaşamlarının sonuna yaklaşan hastalarla yaptığı öncü çalışmalarıyla tanınmış doktor Elizabeth Kübler-Ross (1926-2004), bu kişilerle yaşam ve ölüm hakkındaki duyguları ve yaşamış oldukları hayatı nasıl ölçtükleri hakkında röportajlar yapar. Çalışmasının sonunda, hastaların oybirliğiyle duygusal durumlarını “sevgiye duydukları özlem” olarak nitelendirir ve sevgiyi, ölüm korkusuna karşı ihtiyaç duyulan bir kalkan olarak gördüklerini ifade ederler. Yaşam yolunun sonunda hissettikleri iç huzuru ve memnuniyet derecesi ise dünyada yaşadıkları süre içinde etraflarına ne kadar sevgi ekebildiklerine bağlı olarak azaldığı ya da çoğaldığı ortaya çıkar. Ölmekte olan bir kişiye ölüm hakkında açıkça konuşmanın …
Blog Posts
“Ruhun elle beraber çalışmadığı yerde sanat olmaz.” Rönesans döneminin dâhi bilgesi (1452-1519), anatomiden optik ve fiziğe kadar uzanan derin bilgiye sahip sanatkâr, mühendis, matematikçi, bilim insanı, Leonardo da Vinci’nin 500. ölüm yıldönümü, Louvre Müzesinde muhteşem bir sergi ile kutlanmakta. Cesur ve üstün yaratıcılığı, tükenmeyen ilhamı ve araştırmalarına dayanan derin bilgisi ile yaşadığı zamanın çok ilerisindeki dâhice buluşlarını bu sergide yer alan eserlerinde ve not defterlerinde görmek mümkün. Eserleri hakkında : “Hiçbirisi zaten kesin biçimde tamamlanmadılar, çünkü mükemmelle ulaşmaktan uzaklar. Ancak kendini eleştirenin sanatı mükemmele daha çok yakınlaşabilir,” diyen Leonardo da Vinci, mükemmel bulmadığı için yaptığı eserlerin hiçbirini de …
Geldik 2019’un sonuna, bir dönemi daha geçerek 2020 li yıllara başlıyoruz. Yakında Kafdağının Eteklerinde 5 yılını tamamlıyor. Bunca zamandır takip ettiğiniz, okuduğunuz, ve zengin yorumlarınız için yürekten teşekkürler. Gönlünüzce zengin, sağlıklı, her anlamda bereketli, sevgisi, neşesi bol bir yeni yıl diliyorum. 2019 yılına dönüp baktığımda Kaf Dağı’nda en çok beğendiklerimi aşağıdaki listede sıraladım. Siz de beğendiklerinizi yazar mısınız? Hem sizleri daha iyi tanımış olurum hem de gelecek yazılara ışık tutar… 5. İnsan ve Sanatı Arasındaki İlişki Buradan okuyabilirsiniz. 4. Sessiz Arkadaşlarımız Bitkilerin Akıllı Dünyası Buradan okuyabilirsiniz. 3. Lokman Hekim’in Defteri Buradan okuyabilirsiniz. 2. Algılananın Ötesindekiler Buradan okuyabilirsiniz. 1. İlahi Komedya …
Lokman Hekim, Anadolu inanışına göre bütün hekimlerin pîri imiş. Bin bir çeşit çiçeğin, otun özelliklerini tanır, ilaçlar yapar, dertlere deva bulurmuş. Bir yerde durmaz, hep dolaşır, gittiği yerlerdeki insanlara bilgisiyle yarar sağlar, şifa getirirmiş. Rivayete göre günlerden bir gün Çukurova’ya varmış ve ovanın bereketine, güzelliğine hayran kalmış. Çevredeki bütün hastaları iyileştirmeye başlamış. Gel zaman git zaman dere tepe düz gitmiş, adım adım dolaşmış, her yandaki otları bir bir incelemiş ama aslında ölümsüzlük ilacına mâyi olacak otu arar dururmuş. Bir gece dolaşmaktan yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın altında uyuyakalmış. Uykusunda bir ses duymuş: “Ey Lokman, artık araman bitsin, ben ölümsüz …
Google, Amazon ve Apple, yaşlanmaya çözüm bulmak, “sonsuza dek genç kalmak” ve nihayetinde doğal ölümü çözmek ve ölümsüzlüğü elde etmek için yürütülen bilimsel araştırmalara milyonlarca dolar harcamaktalar. Araştırmalar cevaba çok yaklaşmış durumda: Ebedi gençliğin püf noktası telomer denilen – DNA’nın her bir ucundaki “kapakçıklar” da. Telomerler genetik özelliklerimizi korumanın yanı sıra, hücrenin bölünmesini ve çoğalmasını sağlamakta. Ama madalyonun diğer yüzünde görünen ise bir hücre her çoğaldığında, telomerler kısalmakta ve telomerlerin boyu kısaldıkça yaşamımız da kısalmakta. Telomer kısalma oranının türlerin yaşam ömrünün güçlü bir belirleyicisi olduğu ispat edildiğinden bu yana, araştırmacılar artık telomerlerin yaşlanmayı durdurmanın hatta gençleşmenin sırrını koruduğundan neredeyse …
Öyle bir sergi ki ortada ne bir müze var ne de tablolar ama olağanüstü bir görsel şölen. Göze, kulağa, tüm duyulara ve ruha ziyafet. Van Gogh’un (1853-1890) yaşamının son yıllarında yaptığı dahiyane eserleri, görüntüler, renkler, ışık ve sesin büyüleyici hareketleriyle bu sergide canlandırılmış. İrisler, ayçiçekleri, zeytinlikler, kendi portresi ve daha birçok eseri, 3300m² genişlikteki mekânda, zeminden duvarlara ve 10 metre yüksekliğindeki tavana kadar tüm alanı kaplayacak şekilde 30 dakika boyunca yansıtılıyor. Yansıtılan resimler değişirken onlara uygun farklı müzikler eşlik ediyor. Tüm algısal duyuları harekete geçiren bu dijital sanat sergisinde kişi, duyuları yüksek derecede açık halde, sanki dokunsa hissedebileceği çok boyutlu …
“Bir eş seçimi ya da evlilik kararını verirken bunu, kuru bilişsel matematik hesabına dayanarak yapamayız,” der duygusal davranış biçimlerimizi neyin belirlediği konusundaki araştırmasıyla bilinen nörobilimci Richard Davidson. “Bu kararı vermek için duygularımıza başvururuz. Duygularımız kesintiye uğrayıp bozulmuş ise, bu tür kararlar alma kapasitemizi gerçekten olumsuz etkileyecektir.” Duygusal beynin işleyişini değerlendirirken duygusal tarzımızı oluşturan ve doğuştan gelen altı kabiliyeti tanımlar. Bu kabiliyetler DNA’mızda temsil edilen biyolojik faktörlerle ve ailevi geçmişimizde hüküm süren psikolojik faktörlerle belirlenir. Her kabiliyet, temsil ettiği duygusal tarza has aktiviteleri ile beyinde görüntülenebilir, dolayısıyla teorik olgular değil yaşanan gerçektir. Her biri, düşükten yükseğe doğru ilerleyen bir boyutta ölçülür. …
Eserleri ile ölümsüzleşen Victor Hugo, hayatının amacı olmuş çalışmaları hakkında şöyle der: Yarım yüzyıldır düşüncelerimi yazı, şiir, tarih, drama, romantizm, gelenek, hiciv, övgü ve şarkılarla yazıyorum… ama içimde saklı olanın binde birini dahi söylemediğimi hissediyorum. İçinde var olan derin yaratıcı gücü, çok değerli eserleriyle ortaya koyar. En sevdiğim yazarların başında gelen Victor Hugo’nun, “ yazar, insanın içinde sıkışıp kalmış bir dünyadır ” sözünü, Auguste Rodin, yaptığı büstte ustalıkla ifade eder. Yazmak, heykel veya resim yapmaktan, dans etmenin cazibesine kadar, neden sanat yaptığımıza ve ilhamın akışına dair işte birkaç cevap. Olağanüstü koreograf Maurice Bejart, dansa ilham veren kaynağa atıfta bulunarak …
“Dans ederken insan, sinema, roman ve dahası: şiir, sevgi ve hassasiyeti bulur,” der olağanüstü koreograf, opera yönetmeni ve dansçı Maurice Bejart. Nörıobilim, beyinlerimizin, müzikle ahenk içinde hareket etmek üzere düzenlendiğini keşfetmeden çok önce dans var idi. İnsan, bebek, çocuk, genç ya da yetişkin, yaşı ne olursa olsun, içgüdüsel olarak müziğin ritmine uyar. Son bilişsel araştırmalar, insanların evrensel olarak müziğe doğru çekildiğini ve senkronize olmaya hazır bulunduğunu belirtmekte. Dahası, ritmik hareketin, ruh halimizi yükselttiğini, zihinsel ve duygusal dalgalanmaları düzene koyduğunu ve insanı daha mutlu kıldığını gösteriyor. İlk çağdaki kabilelerden günümüzün toplumlarına kadar uzanan dansın büyüsü bizi daha mutlu kılmakla kalmıyor, …
Rumi, benzeri olmayan Mesnevi’sinde Süleyman Peygamber’in mabedi ile ilgili bölümde anlatır: Davut Peygamber’e, oğlu Süleyman’ın bir mabet inşa edeceği, ilahi bir emir olarak tablete yazılmış ve önceden bildirilmişti. Takip eden yıllarda Süleyman Peygamber inşaata başlamış, Süleyman’ın Mabedi (Milattan ve İslamiyet’ten sonraki adıyla Mescid-i Aksa) olarak bilinen bu ibadet yeri, başka hiçbir yapıya benzemiyormuş, eşi benzeri yokmuş. Rumi der ki inşaatında kullanmak üzere yakındaki dağdan kırılan taşlar bir bir dile gelir, “Beni de götür!” diye seslenirlermiş. Bu mabedin kapıları da duvarları da yaşıyor aynı bedenin kapısı duvarının yaşadığı gibi. Can verilmiş kendilerine ve akıl bahşedilmiş Çünkü onlar, şahların Şah’ına aittirler. …
Social Profiles